30 Mart 2009 Pazartesi

28 Mart 2009 Cumartesi

Yürütecin Zararları


Ataşehir Memorial Tıp Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Esra Dolar; yürüteçlerin bebekleri fiziksel, zihinsel ve psikolojik açıdan olumsuz etkileyebileceğini belirterek ailelere tavsiyelerde bulundu.

Yürüteç kafa travmalarına neden olabilir.

Bebeğinizin kendi başına ayakta durmayı öğrenip yürümesi hem sizin için hem de onun için son derece heyecan verici bir gelişmedir.

Bir yaşından iki yaşına uzanan zaman diliminde doğduğunda refleksif hareketlere sahip olan bebek yürüme becerisini kazanarak çevresi etrafında hareket eden bir bebeğe dönüşür.

Bebeklikteki bu gelişme, hareketlerle ilgili gelişimdir ve “motor gelişim” olarak adlandırılır.


Motor gelişim,


Olgunlaşma ve öğrenme yoluyla gerçekleşir.

Bebeğin bedenini kontrol edebilmesi hem bedenin yeterli olgunluğa ulaşmasına hem de öğrenmeye bağlıdır.

Yürüme, konuşma, bağırsaklarını ve idrar torbasını kontrol etme, elle tutma ve el kontrolü gibi beceriler temelde olgunlaşmaya dayalı motor becerilerdir.

Bu olgunlaşma süreçlerini hızlandırma ya da geciktirmede çevresel koşulların etkili olduğunu bilinmektedir.Çocuğunuzun hareket etmesine izin verin
Serbestçe hareket etmesine, çeşitli oyuncaklarla oyun oynamasına fırsat verilen bebeklerin motor becerileri daha hızlı gelişmektedir.

Hareket etmesine pek izin verilmeyen, az ilgi gösterilen ve büyük ölçüde zamanını karyolasında geçiren bebekler normalden daha geç yürüyebilmektedir.


Bebeklerin yürüme sürecinde en sık tartışılan konulardan biri de yürüteç kullanımıdır.


Aileler özellikle 4-7. aylar arasında, biraz da çevrenin baskısıyla çocuklarına yürüteç alırlar ve kullandırırlar. Yürüteç bebeğin doğal yürüme dönemleri sırasında (refleksler dönemi, tam basamadığı çökme dönemi, tekrar ayakları üzerine bastığı istemli ayağa kalkma dönemi ve sıralama - yürüme dönemleri) duraklamaya ve kesintiye neden olur.


Yürütecin bebek için olumsuz etkileri şu şekilde sıralanabilir:


Vücudu daha yerçekimine karşı dik durmaya hazırlıklı olmadığından yığılarak duracağı için kifoz ya da skolyoz gibi omurga eğriliklerine neden olabilir.


Ayak yapısı daha hazır olmadan bastırıldığı için ayak deformiteleri oluşabilir.


Kalça yapıları tam gelişmeden, tüm vücut ağırlığının simetrik ya da asimetrik olarak kalçalara yüklenmesi sonucu kalça problemleri oluşabilir.


Bebek yürüteçte aslında yürümez, ayakları ile iteleme yapar. Bacak boyu kısa geldiği ve tam basmayı bilemediği için parmak ucuna basar ve bu alışkanlığa neden olabilir . Böylece yürüdüğü zaman parmak uçlarında yürüyebilir.


Bebeğini kaşla göz arasında masa örtülerini tutup çekerek masa üzerindeki ağır cisimleri üzerine düşürür veya akla gelmedik binbir türlü tehlikeye maruz kalabilir. Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan araştırmalarda 1-12 ay arasında geçirilen kafa travmalarının nedenleri arasında, %90 oranında yürüteç kazaları tesbit edilmiştir.


Bebek kısıtlı bir mekanda kaldığı için de psikolojik gelişimini olumsuz yönde etkiliyebilmektedir.


İşte bu nedenlerden dolayı bebeğinizin fiziksel, zihinsel ve psikolojik açıdan sağlıklı bir yapıya sahip olmasını istiyorsanız YÜRÜTEÇ KULLANDIRMAMANIZI tavsiye ederiz.

Bunun yerine bebeğinizin yere konulan bir örtünün üzerinde özgürce oynamasına ve gelişmesine yardımcı olun.

Çocuğun yürümeyi öğrenmesi için oyuncak pusetini itmeye çalışması veya bir iskemleyi itmesi daha faydalıdır.

27 Mart 2009 Cuma

İlk Kitabım

İşte size dünyalar tatlısı bir kitap. Bebeğinizin bu yumuşak dokulu sayfalarla hem eğlenceli nesneleri hem de saymayı öğrenecek. Değişik renklerdeki keçe kumaştan şablonlara uygun kestiğiniz nesneleri yerlerine kenarlarından 1 sıra basit teğelle tutturun.

Tabi daha hızlı bir sonuç için dikiş makinesinde tercih edebilirsiniz. Göz ve benek gibi küçük ayrıntıları da dilerseniz desenlerin üzerine işleyerek oluşturabilirsiniz.

Annelerin vazgeçilmez aksesuarı: Çantalar!

Emziren anneler için fonksiyonel çanta alternatifleri

Uzun ve keyifli bir bekleyişin sonunda minik bebeğinizi kucağınıza aldınız. Sizin için artık yepyeni bir hayat başlıyor. Bütün hayatınızı bebeğinize göre organize ederken kendi şıklığınızdan ödün vermeyin! Bir kadın için en özel ve en mutlu dönem olan emzirme sürecinizi bebeğinizle doya doya yaşamanın keyfine varın ve asla kendinizi şımartmayı unutmayın!

Yıllardır anne sütünün önemini vurgulayan ve emzirme döneminizi sancısız geçirmeniz için çalışan Piyon Emzirme Çözümleri, sizlerle yine yepyeni bir markayı buluşturuyor. Alman tasarımı, konfor odaklı, fonksiyonel LASSIG çantalar, son trendlere uygun yeni koleksiyonları ve çok sayıda renk ve desen seçenekleriyle sizlere estetik alternatifler sunuyor.

Lassig çantanız emzirme döneminizde ve sonrasında özel yaşamınızda size maksimum konforu yaşatır. Lassig çantanız ergonomik yapısı ve geniş askısıyla bedeninize ekstra uyum sağlar, omzunuza binen yükü minimuma indirir. Bebeğinizin tüm eşyalarını düzenli ve güvenilir biçimde taşıyabilir, bulunduğunuz her ortamı bebeğinizi beslemek için uygun hale getirebilirsiniz. Ayrılabilen termoslu bölümü sayesinde bebeğinizin mamasını güvenle 4–5 saat soğuk ve sıcak ısıda koruyabilirsiniz. Lassig çantanızın standart alt değiştirme minderi günlük hayatınızda ve

Seyahatlerinizde kolayca bebeğinizin altını değiştirebilmeniz için tasarlanmıştır.

Ürünün Özellikleri:

• PVC, AZO, Cadmium ve Nikel içermez.

• Her türlü toksikolojik testten geçmiştir, insan sağlığına ve çevreye zarar vermez.

• Ayarlanabilir geniş omuz askısı ile optimum taşıma konforu sağlar.

• İyi organize edilmiş iç bölmeleriyle çok fonksiyoneldir.

• Fermuarlı, kirli-ıslak çamaşır bölümü bebeğinizin sağlığı için hijyenik ortamı stabilize eder.

• Bebek için tasarlanan ilave bölümler emzirme dönemi sonrası çıkarılarak günlük kullanıma uygun hale gelir.

• Konfor odaklı, şık tasarımı laptop ölçülerindedir, iş ve el çantası olarak rahatça kullanılabilir.

• Bebek arabaları için tasarlanmış 2 adet askı aparatı ile maksimum konforu ve güvenliği sağlar.

26 Mart 2009 Perşembe

Anneler çocuklarınızla gerçekten eğlenmeye hazır mısınız?

Amerika ve Avrupa da, kaykay ve patenin yerini alan Heelys, artık çocukların en eğlenceli aktivitesi. Hem eğlenceli, hem de sağlıklı. Televizyon ve bilgisayarla büyüyen günümüz çocuklarının, en önemli yaşamşal ihtiyaçlardan fiziksel aktivitelerini çoğaltmaları için şahane bir bahane!
Özellikle ABD ve Avrupa'da gençler arasında yeni trend tekerlekli ayakkabı Heelys. Türkiye'deki genç neslin de giymeye başladığı 'Heelys' tekerlekli ayakkabılar sayesinde gençler kendi tarzlarında ulaşımlarını sağlamış oluyor. Arka topuğundaki tekerlekleri sayesinde ister kayarak ister yürüyerek kullanılabilen ayakkabıların tekerlekleri de kolaylıkla çıkarılabiliyor. Yürümek istediğinizde tekerleksiz, hızlanmak istediğinizde cebinizden çıkaracağınız tekerlekleri ile kullanabileceğiniz bu harika ayakkabıları Boyner ve B&G store’larda bulabilirsiniz. Hatta isterseniz, daha da hızlı tekerlekler, kaybettiyseniz yeni tekerlekleri ve ihtiyacınız olabilecek dizlik, kask gibi bazı diğer aksesuarları da Heelys markasında bulabilirsiniz.

http://www.heelysturkiye.com/

Bebeğinize uyumayı öğretin

Bebek gibi uyuyan çocuklar dünyada kaç anne - babaya nasip olur?

Şanslı ebeveynlerden değilseniz üzülmeyin. Onun mışıl mışıl uyuması sizin elinizde.

Dünyada pek az şey, yeni bir bebek sahibi olmak kadar insanın hayatını etkiler ve değiştirir. Anne - baba olmaya alışmak yeterince şaşırtıcı ve zorken, bir de uykusuzlukla mücadele etmek gerekir. Zira gece ile gündüzü henüz ayırt edemeyen bebeğimiz, bir melek kadar usluysa bile, en az 3 - 4 saatte bir uyanıp beslenmek isteyecektir.

Bebek gibi uyusun
İlk üç ay bebeğin uyku ve beslenme düzenine pek müdahalede bulunulmaması önerilir. Teoride, uykusu geldiğinde uyur. Sizinki uyumuyorsa, İngiliz pediatrist Miriam Stoppard'ın tavsiyelerine kulak verin:

Bebeğinizi kendi belirlediğiniz saatlerde beslemek, onun ihtiyaçlarına uymayabilir. İhtiyacı karşılanmayan bebekse iyi uyumaz. Gece uykusunun zamanla uzayabilmesi için, o uykuya yetecek miktarda kalori aldığından emin olmak gerekir. Bu da, bebeğin istediği sıklıkla beslenmesiyle olur. Altı haftalık olduğunda, bir defada 6 saat uyuyabilir. Şanslıysanız, bu uzun uyku geceye denk gelecektir. Şansınızı artırmak için, bebeğiniz geceleri kalktığında mümkün olduğunca az ses çıkarın, loş ışıkta besleyin, konuşmayın, oyun oynamayın. Zamanla gece uyanmanın kendisine özel bir eğlence getirmediğini anlayacaktır.
Yeni doğan bir bebek sesten rahatsızlık duymaz. Kendinize ve bebeğinize iyilik etmek istiyorsanız, onun uyku saatini bir olay haline getirmeyin. Taşınabilir, küçük bir beşik edinin ve siz neredeyseniz, oraya yatırın. Ev aletlerinin sesi onu rahatsız etmez. Hatta bebekler, anne karnındayken duymaya alıştıkları ritmik seslerle, insan sesleriyle veya kalp atışı sesleriyle daha iyi uyur. Geceleri uyumakta zorlanan ya da uyandığında, uykuya dönmek istemeyen bebeğinize de, eşinizle konuşmalarınızın veya kalp atışlarının kayıtlı olduğu bir kaset dinletebilirsiniz. Ayrıca klasik müziğin de rahatlatıcı bir etkisi olduğu bilinir.
Bebeğiniz gündüzleri uyumakta zorlanıyorsa, onu ana kucağında gezdirebilirsiniz. Hem siz işinizi görürsünüz, hem de hareket, sizin kokunuz ve kalp atışlarınız bebeğinizi anne karnında gibi rahatlatıp uyutur.
Her ne kadar kırkı çıkmadan çocuk dışarı çıkarılmaz dense de, açık hava bebeklerin iyi uyumasına yardımcı olur. Bunda dış uyaranların çok olması nedeniyle, bebeğin daha çabuk yorulmasının da etkisi vardır. Yeterince uyarılmayan bebek iyi uyumaz. Aşırı uyarılma ise, uykusunun başına vurmasına neden olur.

Yeni doğan bebekler çok sıcak bir ortamdan geldiklerinden, ilk haftalar bizlerden daha çok ısıya ihtiyaç duyarlar. Ama unutmayın, sadece üşüyen bebek değil, sıcaklayan bebek de iyi uyumaz. Soğuğu olduğu gibi sıcağı da daha çok hisseder. Çünkü küçük bebekler terleyemez.

Gazının çıkmış olması da iyi bir uyku için önemlidir. Bebekler, emerken yuttukları hava nedeniyle meydana gelen gazı, hareket edemedikleri için kolayca çıkaramazlar. Bebeğinizin gazını çıkartmasına yardımcı olmak için, onu hareket ettirin.

Uyku düzeniyle rahat edin
Sağlıklı bir uyuma alışkanlığı edinmesi için, bebeğinizi en erken üç aylıkken bir yatma düzeniyle tanıştırabilirsiniz. Örneğin, yatmadan yarım saat önce yıkayıp, pijamalarını giydirip, odasında onu çok uyarmayacak oyunlar oynayabilirsiniz, yaşı daha büyükse kısa bir hikaye okuyabilirsiniz. Böylece bebeğiniz yatma zamanının geldiğini anlayacak ama aktivitelerden hoşlandığı için strese girmeyecektir. Daha sonra, emiyorsa son kez karanlıkta emzirip veya biberonunu verip yatağına yatırabilirsiniz. Bir düzen oluşturmaya çalıştığınız ilk zamanlarda, odasından ayrılırken ağlarsa hemen yılmayın. 1 - 2 dakika bekleyin, ağlaması kesilmezse yanına gidin, rahatlatıcı bir ses tonuyla biraz konuşun, yine ayrılın. Ağlamaya devam ederse, aynı şeyi uyuyuncaya kadar tekrarlayın. Böylece bebeğiniz hem terkedilmiş hissine kapılmayacak hem de sizin onu almamakta kararlı olduğunuzu anlayacaktır. Sonunda dayanamayıp alacaksanız, hiç denemeyin. Çünkü, o zaman bebeğiniz uzun süre ağlarsa alınacağını öğrenecek ve bu onu isteklerini ağlayarak yaptırmaya itecektir. 1 - 2 gün uygulamak zorunda kalabileceğiniz bu yöntem, uzun vadede hem sizi, hem de bebeğinizi rahat ettirecektir. Değişik saatlerde, televizyonun karşısında, ayakta sallayarak uyutmaya alıştırma, ilkokulun ilerleyen yıllarına kadar devam edecek kötü uyku alışkanlıklarının başlangıcı olabilir.

24 Mart 2009 Salı

Tüp bebek uyarısı

Tüp bebeğe olan rağbetin gün geçtikçe artması, bu konudaki riskleri de çoğaltıyor.

Bilim insanları, gerek yöntemin kendisi konusunda, gerekse seçilecek tüp bebek merkezleri konusunda uyarıyorlar. İngiltere’de ise tüp bebek merkezlerinin çiftleri, gerek tüp bebek, gerekse benzeri diğer yöntemlerin riskleri konusunda önceden uyarması için karar alındı.


HACETTEPE Üniversitesi (HÜ) Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Yaralı, "İyi bir tüp bebek merkezinde gebelik oranlarının yüksek, çoğul gebelik oranlarının düşük olması" gerektiğini belirtti. Prof. Yaralı, çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin bir tüp bebek merkezine başvurduklarında şu üç soruyu sormalarını istiyor:


1) Embriyo transferi başına gebelik oranı nedir?

2) Çoğul gebelik oranı nedir?


3) Dondurma-çözmede başarı oranları nedir?


Prof. Yaralı’nın verdiği bilgiye göre, iyi bir merkezde gebelik oranları yüzde 50-55 ve üstünde olmalı. Çoğul gebelikte ikiz bebek oranı yüzde 25 ve altında, üçüz gebelik oranı da yüzde 3’ten düşük olmalı. Donma-çözme uygulamaları da embriyo transferi başına gebelik oranının yüzde 50’si civarında olmalı.


Bu arada, İngiltere’de ilk kez yapılacak bir uygulamayla, ekim ayından itibaren tüp bebek merkezleri çiftleri, gerek tüp bebek gerekse benzeri diğer yöntemlerin riskleri konusunda önceden uyarmak zorunda olacak. Atlanta’daki Hastalıkların Kontrolü ve Önlenmesi Merkezi’nden bilim adamları, 13 bin 500 doğumla 5 bin kişilik kontrol grubunu karşılaştırdı. İngiltere Fertilizasyon ve Embriyoloji Kurumu (HFEA) tarafından da şu uyarı yapıldı: Kısırlık tedavisi için başvuran çiftler, bu yöntemin bebekte hayatı tehdit eden sağlık sorunları veya uzun dönemli sakatlıklara yol açabileceğini bilerek kararlarını vermeli. Çünkü, tüp bebekler kalp kapakçığı kusurundan, yarık dudak ve damağa, bağırsakların ve yemek borusunun tam gelişmemesi yüzünden sindirim sistemi anormalliklerine kadar çeşitli hastalıklardan mustarip olabiliyor.

14 Mart 2009 Cumartesi

Çin malı kısırlaştıran oyuncak rezaleti


Bebek ölümlerine neden olan melaminli Çin mamalarının ardından şimdi de ‘fatalat’ kabusu ortaya çıktı. Çin malı oyuncakların kısırlığa neden olduğu belirlendi.


Çin malı oyuncakların yapımında kullanılan 'fatalat'ın kısırlığa neden olduğu belirlendi. Oyuncaklar, Avrupa üzerinden Türkiye'ye sokuluyor...


Çin, melaminli mama ve süt tozlarından sonra şimdi de oyuncaklarda kullandığı ‘fatalat’ adı verilen plastik katkı maddesi ile çocukları tehdit ediyor. Ergenlikte cinsel kimlik değişimi, kısırlık, erken göğüs büyümesine neden olduğu, cilt hastalıkları ve kanser riski oluşturduğu için AB tarafından yasaklanan fatalatlı oyuncaklar, Türkiye’ye kolaylıkla sokuluyor.


Oyuncaklarla ilgili soru önergesi veren CHP Bursa Milletvekili Kemal Demirel'e Gümrük Müsteşar Vekili Arslan Günler yazılı cevap gönderdi. Günler, yönetmeliğe uygun bildirim yapan bazı firmaların, standart dışı oyuncaklarla gümrük denetimlerini aştıklarını ifade etti. AB kriterlerine uygunluğu gösteren 'CE' damgasının gerçekliğinin teknik incelemeyle denetlendiğini belirten Günler, "Oyuncak denetimleri, sürekli olarak numuneler alınarak yapılmaktadır. Yönetmeliğe uygunluğu belgelense de, ürünün güvenli olmadığı durumlarda Sağlık Bakanlığı'nca piyasaya arzı durdurulur” dedi.


SU OYUNCAKLARINA DİKKAT!

Günler şöyle devam etti: “Muhtelif oyuncaklarda yapılan analizle bazılarında kurşun miktarı fazla çıkmış, oyun hamurunun küflü olduğu belirlenmiştir. Su oyuncaklarının testinde izin verilen düzeyin üzerinde fatalat içerdiği saptanmıştır. Oyuncaklar toplatılarak firmalara para cezaları verilmiştir. Oyuncakların, Çin menşeli olduğu görülmüştür.


"İNSAN SAĞLIĞI iÇiN ÇOK ZARARLI

Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Enver Özdemir: "Fatalat maddesi çocukların gelişimini çok olumsuz etkiliyor. Ben bir kanser uzmanı olarak Çin'den gelen oyuncakların insan sağlığı için çok zararlı olduğunu söylüyorum." Çin üretimi mama, çikolata, puding, süt tozu gibi gıdalarda ölümlere neden olan melamin maddesi de tespit edilmişti. BUGÜN'ün yaptığı denetim yetersizliği haberlerinin ardından Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı melaminli gıdaları tespit edebilmek için yurt dışından cihaz getirmişti.


FATALAT DENETiMi 2007'DE BAŞLADI

Plastik katkı maddesi olan fatalat, ergenlik sürecinde cinsel kimlik değişimi, erkek çocuklarda kısırlık, kız çocuklarda erken göğüs büyümesi ve cilt hastalıklarına neden olduğu için Avrupa Birliği'nce yasaklandı. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Seracettin Çom, fatalat ile ilgili çalışmalarını şöyle aktardı:

“Çin’den ithal edilen oyuncaklarda yüksek oranda çıkan fatalat maddesi ile ilgili denetimler 2007 yılının son çeyreğinde başladı. Fatalat maddesi plastik oyuncakları yumuşatmak için kullanılan bir madde. Her oyuncak içeriyor. Ama bunun oranının binde bir olması lazım. Binde birin üzerinde ise sağlığa zararlıdır. 2007 yılından önce gelen oyuncaklarda bu denetimler yapılmamış. O yüzden piyasada 2007’den önce gelen oyuncaklar arasında fatalat maddesi içerenler bulunabilir. Bozuk oyuncakların büyük çoğunluğu da Çin malı.

10 Mart 2009 Salı

Çocuğunuz ve arkadaşları


Çocuğunuzun zihinsel, duygusal ve sosyal yönlerinin daha da kuvvetlenebilmesi için arkadaşlara ihtiyacı vardır. Yaşamın her alanında varlığını hissedebilecek dostlarının olması çok önemlidir. Kimi zaman çocuğunuzun doğru kişilerle ilişki kurup kurmadığına dair endişeleriniz de olabilir, ancak öncelikli olarak sizin çocuğunuzla kurduğunuz ilişkiyi bir süzgeçten geçirmenizde fayda var.
Psikolog Serap Duygulu arkadaşlıklarla ilgili: "Bilindiği gibi çocuklar temel bilgileri ve ilk eğitimlerini ailelerinin yanında alırlar. Yaşamın özellikle ilk 6 yılı pek çok yönden çok önemlidir. Bir çocuk bu altı yıl içinde:


• Birey olmayı,
• Bağımsız davranmayı,
• Kararlar almayı ve bu kararlar doğrultusunda davranmayı,
• Başkalarından farklı olduğunu,

• Sosyal ve toplumsal bir varlık olduğunu,
• Kendi isteklerini kabul ettirmeyi, başkalarını kabul ya da reddetmeyi,
• Kendini ifade etmeyi öğrenecek ve bu farkındalığını da karakterine yansıtacaktır." diyor ve devam ediyor:

Bütün bunlar olurken ailesine bağımlı bir hayat sürdürdüğünü düşündüğümüz çocuk hayatında farklı bir pencere açar ve bu pencere hemen hemen her davranışını, huyunu, düşüncelerini ve tepkilerini doğrudan etkiler. Bu pencere çocuğunuzun arkadaşlarıdır. Toplumsal bir varlık olmaya çalışan çocuğunuz arkadaşları yoluyla sosyal bir birey olarak, toplumsal uyumu öğrenme anlamında büyük adımlar atmaya başlar. Arkadaş bir çocuk için gelişimini ve kişiliğini etkileyen, ailesinden sonraki en önemli etkendir.

Çocuk hangi yaşlarda arkadaş edinmeye başlar?

Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, bir çocuk henüz çok küçükken, daha bebekken bile arkadaş ihtiyacı duymaktadır. Arkadaş çocuk açısından deneyim kazanmasına yardımcı olan, onu bir gruba ya da birlikteliğe hazırlayan çok önemli bir eğitici görevi görmektedir. Örneğin, yaklaşık bir yaşındaki bebeklerin bile bir araya geldiklerinde, karşılıklı olarak bir iletişim kurma çabası içine girdikleri görülür. Bilinçli olmasa bile, birbirlerine dokunmaya, itmeye, birbirlerinin elindeki oyuncağı almaya yönelik hareketlerde bulunurlar. Bunlar, iletişim kurma çabalarının ilk adımlarıdır.


Özellikle iki yaş civarındaki çocuk, yaşıtlarıyla daha farklılaşan bir iletişim içine girerse, 3 yaşına geldiğinde arkadaşlık ilişkisi anlamında net tavırlar belirler ve kendine özgü davranış biçimleri geliştirebilir. Dışa dönük ya da daha içe kapanık tutumları olması gibi belirgin bir yapı ortaya koyabilir. Çocuğunuzun bu yaşlarda, her ne kadar çok tutarlı ve sürekli olmasa da daha paylaşımcı ve sosyalleşmeye açık bir arkadaşlık ilişkisi kurabildikleri gözlemlenebilir.


Özellikle 3–4 yaşlar arasındaki çocuklarda kurulan arkadaşlıklar artmaktadır. Burada çocuğunuzun devam edeceği bir okul öncesi eğitim kurumunun çok büyük yararı olur. Üstelik çocuğun yakın çevresindeki anne-baba ve öğretmen gibi yetişkin bireyler, çocuğu arkadaşlık gibi bir ilişki geliştirmesi konusunda desteklerler. Böyle bir kurumda, bu türden destek alan çocuğunuz, hem fiziksel hem duygusal hem de zeka anlamında ciddi şekilde olumlu bir aşama kaydederek, sağlıklı arkadaşlık ilişkileri kurma becerileri elde eder.


Yapılan araştırmaların ortaya koyduğu birtakım sonuçlara göre örneğin, 2–3 yaşındaki bir çocuk oyun arkadaşını sıklıkla değiştirmektedir. Bir gün çok sevdiği arkadaşının adını ertesi gün anmayarak, bir başka arkadaşından daha sevgi dolu bahsedebilir. Çocuğunuz ancak 5 yaşına geldiğinde uzun süreli yürütebildiği en az birkaç arkadaşlık ilişkisi olur.


Yine okul öncesi çocukların kişilik özellikleri incelendiğinde, bu yaş grubu içinde yer alan çocukların daha dışa dönük, arkadaş canlısı ve paylaşımcı oldukları görülmüştür. Buna karşın 2–5 yaş arası çocuklar sosyal davranışlar yönünden incelendiğinde, özellikle erkek çocukların daha saldırgan davranabildikleri saptanmıştır. Çocuklar okula başlama döneminde oyun arkadaşı olarak genellikle kendi cinsiyetlerinden arkadaşlar seçerler, çünkü artık kendi cinsiyetlerine uygun olan davranışları öğrenerek, bu davranışları sergileyebileceği arkadaşlara ihtiyaç duymaya başlar.

Okul ve arkadaşlık ilişkileri

Çocuğunuz okula başladığı andan itibaren hem sahip olduğu arkadaş sayısı hem de bu arkadaşlardan etkilenme düzeyi artar. Çok sayıda arkadaşı varmış gibi görünmesine rağmen, kalıcı ve yakın arkadaşlıklar kurabildiği söylenemez. Yine okul dönemi boyunca çocuğunuzun seçtiği arkadaşlar, genellikle kendi yakın çevresinden ve komşu çocuklarından oluşur. Birbirlerinin gelişimlerine, yapılarına göre arkadaşlar seçebilmektedirler. Zaman içinde arkadaş seçiminde başka sosyal faktörler ve davranış kalıpları daha belirleyici olur. Çalışkan olması, sırdaş olması, neşeli ya da konuşkan olması gibi kişisel özellikler, çocukların birbirleriyle uyum göstermeleri bakımından önemli noktalar olarak dikkat çekmektedir.

7 Mart 2009 Cumartesi

Türkiye aile içi şiddette birinci

Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre, aile içinde fiziksel şiddetin boyutları
oldukça büyük. Araştırmalara göre, Türk kadınlarının yüzde 57’si fiziksel, yüzde 47’si cinsel şiddete maruz kalıyor, yüzde 8’i ise tecavüze uğruyor.

Worldwatch Institute tarafından 2002 yılında 50 ülkeden kadınlar üzerinde yapılan araştırmaya göre en fazla şiddete uğrayanlar yüzde 58’le Türk kadınları. Türkiye’yi yüzde 47’yle Bangladeş, yüzde 45’le Etyopya, yüzde 40’la Hindistan, yüzde 34’le Mısır izliyor.

Ege Üniversitesi’nde “Türkiye’de Üreme Sağlığı Programı ve Cinsiyete Dayalı Şiddet ve Şiddetin Üreme Sağlığına İlişkin Araştırma” kapsamında hizmet içi eğitim programı başladı.

Farklı meslek gruplarından uzmanların eğitim gördüğü programda ilginç veriler de sunuldu.

Türkiye’de 12 ilde 4 bin aileyle yapılan bir başka araştırmada ise bu rakamlar doğrulanıyor. Araştırmaya göre, Türkiye’deki ailelerin yüzde 34’ünde aile içi şiddet yaşanıyor.

Hizmet içi eğitim danışmanı, Marmara Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Eğitim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Polat Türkiye’deki aile içi şiddet durumunu şöyle açıkladı;

“Kadınların, özellikle cinsel şiddete maruz kalanların yaşadıklarını söylemeye çekindiklerini, korktuklarından dolayı bu konuda konuşmak istemediğini biliyoruz, buna rağmen yüzde 70’lere yüzde 80’lere varan bir fiziksel şiddetten bahsetmek mümkün, bununla birlikte yüzde 25 oranında cinsel şiddet yaşanıyor. yani her 4 kadından biri cinsel şiddete maruz kalıyor. Bunlar son derece büyük oranlar. Aynı zamanda durumun vahimliğini ortaya koyan ayrıca Worldwatch Institute diye uluslararası bir örgütün çalışması var. Bu çalışmada yapılan araştırma Türkiye’de kadının gördüğü aile içi şiddetin yüzde 58’lere vardığını görüyoruz. Üstelik Türkiye bu konuda dünyada bir numara.

”EĞİTİMLİ KADINLAR DA ŞİDDETE MARUZ KALIYOR

Özellikle çocuklara ve kadınlara yönelik şiddetle ilgili çalışmaları bulunan Oğuz Polat, sanıldığı gibi yalnızca düşük sosyo ekonomik sınıflardan kadınların değil, ekonomik özgürlüğünü kazanmış kadınların da şiddet gördüğünü belirtti.
Oğuz Polat; “Erkek egemen bir toplumdan geçişi yada demokratik yaşamı sürdürebilme gibi bir geleneğimizin olmaması gibi sebeplerden dolayı şiddetin yoğun olması eğitimin yüksek olmasına rağmen sürüyor. Yani eğitimi yüksek bir kadın da yine eğitimi yüksek kocasından dayak yiyebiliyor, şiddet görebiliyor” diye konuştu.

Ege Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Yemişçigil, pek çok kadının kendilerine “ben şiddet görüyorum” diyerek başvurmadığını, hizmet içi eğitim programının bu anlamda şiddet gören kadınları fark etmek ve yardımcı olabilmek adına da çok önemli bir adım olduğunu dile getirdi.

Yemişçigil; “Bir doktor ya da avukat şiddeti tek başına engelleyemez, şiddet gören kadının sorunlarını çözemez. Şiddet gören kadınla ilk kez görüşen hemşire, doktor, sağlık personeli yada şikayetçi bulunabileceği yerler, sığınabileceği sosyal hizmetler gibi pek çok aşaması var bu işin. Biz bu sebeple pek çok meslek grubundan insanlarla çalışıyoruz” diye konuştu.

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılan hizmet içi eğitim programı İzmir’den sonra Aydın, Ankara ve Elazığ’da devam edecek.

5 Mart 2009 Perşembe

İki yaşında kişilik savaşında


İki yaş dönemi çocuk gelişiminin en önemli ve en zor devresi. Sık sık yaşanan öfke nöbetleri anne ve babalara zor anlar yaşatıyor. Ancak problemlere karşı hazırlıklı olarak 2 yaş sendromunun üstesinden gelmek mümkün. Anne ve babalar bebeklik döneminin yorucu temposundan kurtulduktan sonra her şeyin daha kolay olacağını düşünüyorlar. Ancak, her yaşın ayrı bir zorluğu olduğunu hatırlatmakta yarar var. Özellikle çocuklarda özerklik dönemini diye adlandırılan 12-36 aylarda önemli değişiklikler gözleniyor. 2 yaşla birlikte çocuklar sadece yürümekle, konuşmakla yetinmiyor, kendi bildiklerini okuyorlar. Sinirleniyor, ağlıyor ve öfke nöbetlerine kapılıyorlar. Bu noktada aileler ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Öncelikle sorunlara karşı hazırlıklı olmak gerekiyor. İki yaş ve sonrasında anne - babaların kendilerini nelerin beklediğini bilmeleri son derece faydalı. Sebepleri bilindikten ve gerekli önlemler alındıktan sonra iki yaş dönemini atlatmak aslında hiç zor değil.

Doğal bir tepki

Bu negatif dönemde çocuk dengesiz, olumsuz ve inatçı oluyor. Anne ve babasıyla sürekli çatışma halinde olan çocuk onların istediğinin tam tersini yapıyor. Kısa bir süre öncesine kadar neşeli, söz dinleyen ve kolay yönetilebilen çocuk, birdenbire ters ve huysuz oluyor. Acıbadem Hastanesi’nden Psikolog Penbe Yazıcı bu durumun son derece doğal olduğunu belirterek şunları söylüyor: “2 yaş çocuğunda yargılama düzeyi oldukça yetersizken güçlü irade kombinasyonu onun anne babayla sıkça çatışmasına yol açar. İşte bu çatışmaların en üst noktası öfke nöbetleridir. Bu nöbetler çocuğun mutlaka kötü huylu, iyi yetiştirilmemiş ya da sorunlu olduğu anlamına gelmez. Sadece bu yaşlarda doğal kabul etmemiz gereken kontrolsüzlüğün ifadesi diyebiliriz. Çocukların öfke davranışları ; her şeye itiraz etme, ağlayıp kendini yere atma, başını duvara veya yere vurma, yemeği reddetme, yediği yemeği kusma, eline geçeni fırlatma gibi oldukça çeşitlidir.”

Öfkenin nedenleri

İki yaşına kadar edilgen, bağımlı ve güçsüz olan çocuk, yürüme ve konuşmanın başlamasıyla kendini ifade etmenin yollarını ararken sosyalleşmenin de adımlarını atıyor. Sosyalleşmeye çalışırken de kendilerinde öfkeyi oluşturacak uyaranlarla karşılaşıyorlar. Psikolog Yazıcı bu uyaranları şu başlıklar altında topluyor:

• Oyuncağının elinden alınması

• Yıkanma
• Engellenme
• Baskılı tuvalet eğitimi
• Yemek yeme

Annenin aşırı koruyucu olması, ailede öfke ve şiddet, çocuğun fizyolojik ve psikolojik gereksinimlerinin doyurulmaması,aşırı kuralcı anne-baba davranışları, kardeş kıskançlığı gibi durumlarda da öfke davranışlarıyla karşı karşıya kalınıyor.

Anne ve babaya düşen görevler

Bu dönem anne-baba ve çocuk arasında ilk çekişmelerinde yaşandığı bir dönem olduğu için, onların dengeli ve tutarlı davranışları oldukça önemli. Her şeyden önce anne-baba bu olumsuz tutum ve hırçınlıkların geçici bir durum olduğunu bilerek sabırlı davranmalı, çocuğu katı bir düzene zorlamadan, soğukkanlı bir biçimde çocukla gereksiz çekişmelere girmeden ilgisini oyunlara yönlendirmeli. Psikolog Yazıcı anne ve babalara şu uyarılarda bulunuyor: “ Anne - baba çocuğu korkutmamalı, öfkeyi dindirmek için çocuğun her istediğini yapmaktan kaçınmalı,davranışla uyumlu olmayan gereksiz cezalar uygulamamalı, çocuğun öfkeli davranışları anne-babanın öfkesine yol açmamalıdır. Zaten çocuğun problemi, sakinleşememektir. Anne baba da sinirlenirse çocuğun öfkesi beslenir. Doğru olan çocuğun yanından çıkmak, sakinleşene kadar yalnız bırakmak, daha sonra yanına gelmektir. Unutulmamalı ki bu yaşta çocuğun öfkesi sosyal çevreye uyum çabalarının da bir parçasıdır. Çocuğun her türlü öfkesini kısıtlarsak bu kez öfkeyi kendine yönelten çocuk kendini ısırmaya, saçlarını koparmaya yani kendine zarar vermeye başlar.”

Bazen çocuğun öfke krizleri karşısında anne - baba çözüm üretemiyor, hatta çocukla ilişkileri bozulma noktasına geliyor. İşte bu noktada sadece öfke gösteren çocuğun değil ebeveynlerin de profesyonel yardım almalarında fayda var.

3 Mart 2009 Salı

Bebek ve Çocuklarda Kabızlık

Kabızlık bebeklerde ve küçük çocuklarda sık karşılaşılan bir rahatsızlıktır. Her bebeğin bağırsaklarının çalışma düzeni ve dışkılama sıklığı farklıdır. Bazı bebekler her gün kaka yapmayabilir. Bebeğin dışkısı yumuşaksa, bebek zorlanmadan kaka yapıyorsa ve aynı zamanda kilo alışı düzenli, genel durumu da iyi ise endişelenmeye gerek yoktur.


Eğer bebek normal sıklığının dışında birkaç gün kaka yapamadıysa, sert ve yoğun, zaman zaman çakıl taşı gibi dışkılıyorsa, bunu yaparken acı çekiyorsa veya kakasında kanlı izler varsa kabız olmuş demektir. Kabızlık üç günden fazla sürmüşse ve dışkıda kan görülmüşse bebek mutlaka doktora götürülmelidir.

Yeni doğan bebeklerde kabızlık çok daha az görülür. Bebeğin kaka yaparken yüzünün kızarması normaldir, kabız olduğu anlamına gelmez. Genelde anne sütü alan bebekler daha sık kaka yaptıklarından kabızlık görülmez. İnek sütü alan bebekler ya da formül mama ile beslenen bebeklerde kabızlık görülme olasılığı daha fazladır.

Bebek anne sütü alıyorsa ve buna rağmen bebekte kabızlık yaşanıyorsa, anne diyetinde kabızlığı önleyici besinlere öncelik verilmelidir. Bebekler ve küçük çocuklar formül mama alıyorlarsa kabızlığı önleyici mamalar tercih edilmelidir. Eğer küçük bir bebekte yine de kabızlık meydana gelirse, büyük olasılıkla yetersiz beslemeden ileri gelmiş olabilir. Bu nedenle, bebeğe yeterli miktarlarda anne sütü ya da mama verilmesi özellikle önemlidir.

Kabızlık, kalınbağırsağın sonundaki kaslar sertleştiği ve kakanın normal geçişini önlediği zaman meydana gelir. Kaka bağırsakta ne kadar uzun süre kalırsa, o kadar sıkılaşıp kurur ve vücuttan atılması zorlaşır. Sertleşmiş kaka kalın barsağın son kısmından geçerken yırtılmalara ve çatlaklara neden olur. Bu da bebeklerde ve çocuklarda kasılmalara neden olur. Çocuklar, bu acıyı yaşamamak için kakayı tutmak isteyebilir ve dışkılama hissini bastırabilir. Bu da kakanın içerde daha çok kurumasına, büyük çap ve hacme ulaşmasına neden olur. Böylece kabızlık döngüsü başlamış olur.

Kabızlığın birçok nedeni vardır. Genelde beslenme alışkanlıklarından ve düzensizliklerinden dolayı olur. Bazı enfeksiyon hastalıkları, metabolik hastalıklar ve bazı ilaçlar da kabızlığa neden olabilir. Ek besinlere geçiş ve diş çıkarma da kabızlığa neden olabilecek etkenlerdir. Kabızlıkta en önemli durum yemek düzenidir. Çocuğun lifli gıdalar alması, bol sıvı tüketmesi, düzenli dışkılama amaçlı tuvalete gitmesini sağlamak alınacak önlemlerdir. Yanlış beslenmenin yanında, bebekteki ve çocuklardaki hareketsizlik de kabızlığa neden olabilir.

Bebeklerde ek gıdalara başlandığında; muz, patates ve pirinç lapası kabızlığa neden olabilir. Bu gıdalar daha aralıklı zamanlarda verilmelidir. Bebeğin beslenmesine daha fazla meyve ve sebze püresi eklenmelidir. Bebeğe, bir yaşına kadar inek sütü verilmemelidir. Sulandırılmış meyve suyu ve öğünler arasında kaynamış ılık su kabızlığı yumuşatabilir. Hazır mama kullanılıyorsa ölçüsünü doktor kontolünde tekrar gözden geçirilmeli ve içeriğinde prebiyotik lifler içeren mamalar tercih edilmelidir.

Ek besine geçmiş olan bebeklerde ve çocuklarda beslenme şekli; sebze, meyve, baklagiller, kepekli ekmek, yulaf gibi artık bırakan lifli yiyeceklerden zengin olmalıdır. Çocukların beslenme diyetinde özellikle; kuru erik, kayısı, kuru üzüm, bezelye, fasulye, brokoli, kabak, kepekli ve tahıllı ekmekler olmalıdır.

Sürekli kabızlığı olan çocuklar genelde, çabuk doyan iştahsız çocuklardır. Aynı zamanda bu çocuklar, ana öğünlerde yemek yemektense, aralarda abur cubur atıştırmayı severler. Böyle durumlarda bir beslenme uzmanı ile görüşmek faydalı olmaktadır. Kabızlığı tekrarlayan çocuklarda karın ağrıları, kramplar, bulantı, kusma görülebilmektedir.

Kabızlık sözkonusu olduğunda, doktora danışılmadan, bebeğe asla müshil, fitil ya da lavman uygulanmamalıdır. Kabızlık tedavisinde temel amaç; kalın bağırsağı ilk aşamada boşaltmak, sonrasında düzenli bağırsak alışkanlığını devam ettirebilmek ve kaka yapmayla alakalı olan ağrının ve korkunun ortadan kaldırılmasıdır. Ağrının ortadan kalkmasını sağlayacak durum ise, kakanın yumuşak kalması ve kalın olmamasıdır. Bunun için düzenli ve kontollü bir diyetin yanında tuvalette yeterli süre kalma alışkanlığının edinilmesidir. Tuvalet terbiyesini kazanmış çocuklar, kahvaltıdan ve akşam yemeğinden sonra 5-10 dakika süreyle tuvalette oturtulmalıdır.

Tedavi süresi çocuktan çocuğa değişiklik göstermektedir. Küçük çocukların büyük çocuklara göre daha uzun süreler tedavi edilmesi gerekilir. Ayrıca, kakanın uzun süre barsakta kalması, kalın bağırsağın genişlemesine neden olduğundan ameliyat da yapılabilmektedir.

Türkiye'de bir ilk daha Umut Sanat'tan

Çocukların dil gelişimlerine katkı sağlamanın yanı sıra, okul öncesi ve ilkokul 1. sınıf düzeyindeki çocuklara alfabeyi, sayıları, kavramları, renkleri müzik ve birbirinden eğlenceli oyunlar aracılığı ile öğretmeyi amaçlayan http://www.muziklialfabe.com/, çocuklarınızın önünde yeni ufuklar açacağa benziyor.

1 Mart 2009 Pazar

Gülümsemeniz İçin...

Sınıfta bir öğrenciye hocası sorar:

-Söyle bakalım Ahmet,5x5 kaç eder?
-28
Öğretmen kızarak tekrar sorar:
-5x5 kaç eder?
Teneffüs gelir,arkadaşı sorar:
-Yahu Ahmet 5x5=25 eder;sen niye 28 diyip durdun?

-Öyle olduğunu biliyorum da,öğretmenle pazarlığa tutuşuruz diye düşündüm.