18 Kasım 2008 Salı

Hamilelikte Beslenmenize Özen Gösterin


“Hamilelikte beslenmeye dikkat, sağlıklı bebekler sağlıklı toplum demektir!”

Hamilelikte doğru ve dengeli beslenmek… Bu belki de bir annenin bebeği için yapacağı ilk ve en önemli yatırım. Annenin hamileliği boyunca bilinçli beslenmesinin bebeğin sağlığı üzerinde bir ömür boyu sürecek etkiler bırakabileceği, yapılan araştırmalar sayesinde artık iyice biliniyor. Ve hamilelikte doğru beslenme sağlıklı bebekler, sağlıklı bebekler sağlıklı bireyler, sağlıklı bireylerse sağlıklı toplum anlamına geliyor… Bilimsel çalışmalar, hamilelik döneminde annenin yeterli ve dengeli beslenmesinin hem annenin sağlığını uzun süre koruyacağını hem de bebeğin sağlıklı doğması ve sağlıklı gelişmesi açısından önemli sonuçlar alacağını gösteriyor. Bunun aksi, bebekte bazı anomalilere yol açabileceği gibi bebeğin ileriki yaşamında çeşitli kronik hastalıklara yakalanmasına da neden olabiliyor. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarıyla beslenme ve diyet uzmanları annenin alacağı kilonun ne fazla ne de çok az olması gerektiğini, ikisinin de sorunlara yol açabileceğini önemle vurguluyor.

Takip hamilelikten önce başlıyor

Yetersiz ve dengesiz beslenme hem anneler hem de bebekler için pek çok risk oluşturabiliyor. Peki, toplumumuzda anne adayları bu konuda ne kadar bilinçli? Acıbadem Kocaeli Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Yıldız Tunçay günümüzde çoğu kadının hamileliğini planladığını, bu planlamanın da, doktora, anneyi henüz hamile kalmadan buna hazırlama olanağı verdiğini söyleyerek yanıtlıyor bu soruyu. Op. Dr. Yıldız Tunçay, sözlerine şu şekilde devam ediyor: “Çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar artık bunu planlayarak yapıyor ve en az iki ay öncesinden uzman doktorlara başvuruyorlar. Bu başvuru sırasında yapılan muayenelerde onların sağlık durumlarıyla ilgili her türlü bilginin yanı sıra beslenme düzenlerine ait ayrıntılar da alınıyor. Genel sağlık durumu değerlendirildikten sonra onlara özel bir beslenme planı çıkarılıyor. Özellikle çok kilolu, çok zayıf ya da vejetaryen kişilerin beslenmesi üzerinde önemle duruluyor. Olabilecek sorunlara karşı tüm önlemler baştan alınıyor. Çünkü hamileliğin sağlıklı yürümesinin önemli bir koşulu da annenin sağlıklı beslenmesi ve tabii bebeğin sağlıklı gelişmesi."

Günümüzde ileri yaş gebeliklerine de oldukça sık rastlandığını ve bunlarda da mutlaka gizli şeker taraması yapıldığını söyleyen Op. Dr. Tunçay, eğer herhangi bir sağlık sorunu yoksa kadınlara hamile kalmadan iki ay önce folik asit takviyesi yapılmaya başlandığını ve koruyucu amaçla günlük 400 mikrogram folik asit takviyesinde bulunulduğunu anlatıyor. Hamilelik öncesinde çinko, folik asit ve B vitamini açısından fakir bir beslenmenin hem annenin sağlığını hem de bebeğin sağlığını olumsuz yönde etkileyebileceğini belirten uzman doktor, bu eksikliklerin bebeklerde sakatlığa varan sonuçların doğmasına neden olabileceğini de vurguluyor.

İdeali, beden kitle indeksine uygun kilo almak

Hamilelik boyunca kaç kilo almalı? Acıbadem Kocaeli Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Canan Alataş, bu sorunun doğru yanıtının beden kitle indeksine uygun kilo almak olduğunu söylüyor. Yani annenin hamile kaldığı zamanda zayıf, kilolu ya da obez oluşu alması gereken kiloyu doğrudan etkiliyor. Beden kitle indeksi 20’nin altında olan anneler 18 kg’ye kadar kilo alabilirler. Beden kitle indeksi 20-26 arası olan normal kilodaki anne adayları için ideali 12-16 kg arası almak. Ancak bu rakam fazla kilolu annelerde 7'ye kadar düşebiliyor. Normal kilodaki annelere, birinci trimester yani ilk üç aylık dönemde 1 ile 3.5 kilo arası almaları öneriliyor. Bundan sonraysa haftada yaklaşık 400 gram almaları uygun bulunuyor. Kilo fazlası olan annelerin, birinci trimesterı kilo almadan tamamlamaları ardından haftada en fazla 300 gram almaları gerekiyor. Canan Alataş’ın vurguladığı ve üzerinde özellikle durduğu bir nokta da, hamilelerin mutlaka tavsiye edilen miktarda kilo almalarının gerektiği. Bazı anne adaylarının, fazla kilo almaktan estetik kaygılarla çekindiğini belirten Alataş, bunun çok yanlış olduğunu, gereken miktarda kilo almanın bebeğin gelişimi ve emzirme dönemi için önem taşıdığını da hatırlatıyor.

Sağlıklı beslenme, uzmanla planlanmalı

Acıbadem Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Şengül Sangu Talak, hamilenin bir beslenme uzmanı tarafından takip edilmesinin tüm toplum sağlığını etkileyen çok önemli bir koruyucu hekimlik uygulaması olduğunu söylüyor. Talak’a göre, ideal olanın 12. haftadan itibaren bir diyetisyene başvurulması ve anne adayının ayrıntılı bilgileri alındıktan sonra, ayda bir kontrollerle tüm hamileliğin izlenmesi. Şengül Sangu Talak, bu takiplerde amaçlarının tüm besin grupları açısından zengin bir beslenmeyi ön plana çıkarmak ve hamilelik boyunca ihtiyaç duyulan, minerallerden vitaminlere, tüm besin öğelerinin alınmasını sağlamak olduğunu da sözlerine ekliyor.

Uzmanlara göre, hamilelik boyunca alınması gereken enerji miktarı 2200-2500 kalori civarında olmalı. Ve bu enerji ihtiyacının karşılanması için tüm besin gruplarından tüketilmeli. Yani anne adayı, süt grubu, et grubu, sebze ve meyve grubu, ekmek ve tahıl grubu ve yağ grubu gibi başlıca besin gruplarının hepsinden uzman doktor ve diyetisyeninin tavsiye ettiği oranlarda tüketmeli. Bu dönemde, kalsiyum, demir ve çinko gibi minerallerin, B12, A, C ve D vitaminlerin ve folik asit tüketiminin önemi de artıyor. Dolayısıyla bu gibi mineral ve vitaminler açısından zengin besin kaynaklarının tüketimi de büyük önem kazanıyor. Anne adayları, bu mineral ve vitaminleri tükettikleri gıdalardan alabilecekleri gibi, doktorlarının vereceği besin takviyeleriyle de alabiliyorlar. Besin ve vitamin takviyelerini doktor tavsiyesiyle almak çok önemli çünkü bazı vitaminler vücuttan atılmıyor ve bunların vücutta birikmesi olumsuz sonuçların doğmasına yol açabiliyor. Örneğin aşırı miktarda A ve D vitamini tüketiminden sakınmak gerekiyor. Özellikle fazla A vitamini alımı bebeklerde sakatlıklara yol açabiliyor.


Tüm hamilelere hamileliğin 2. yarısından itibaren diyete ek olarak demir takviyesi yapılması öneriliyor. Bu, aynı zamanda, Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği tek besin takviyesi.

Aşırı bulantının sorun olmaması için…

Aşırı bulantı ve kusma, annelerin hayatlarının en güzel dönemlerinden birisi olan hamileliğin tadını çıkarmasının önünde duran önemli engellerden olabiliyor. Nedeni kesin olarak bilinmeyen ve “hiperemezis gravidarum” olarak adlandırılan bu bulantı ve kusmalar, 1000 anne adayından 1-10 kadarında görülebiliyor. Özellikle ilk üç aylık periyotta görülen bulantılar, bazen sadece hayat konforunu bozabildiği gibi bazen annenin ve bebeğin hayatını tehdit edebilecek düzeyde olabiliyor. Genellikle sabahları daha şiddetli olan bulantılar için uzmanların önerisi, uyandıktan sonra yataktan kalkmadan önce kraker gibi kuru ve tuzlu besinler tüketerek bir süre beklemek. Öğün sayısını artırmak, sık aralıklarla yemek, yemek aralarında yeterli sıvı almak, mide bulantısını tetikleyen kokulardan uzak durmak da uzmanların bulantıdan şikâyeti olan anne adaylarına verdiği diğer önerilerden. Peki ya, bulantı ve kusma geçmiyor hatta daha da şiddetleniyorsa? Bu durumda uzman hekim tarafından bulantı önleyici “antiemetik” ilaçlar verilebiliyor. Eğer, anne adayının genel durumu bu nedenle bozulabiliyorsa hastanede serumla destek sıvı, şeker ve B6 vitamini takviyesi de uygulanabiliyor.

Uzmanların anne adaylarına önerileri…

Sağlıklı bir hamilelik geçirme ve sağlıklı bir bebeğe sahip olmada bilinçli beslenmenin önemi büyük. Bunun için, her zaman, uzmanların önerilerine kulak vermekte yarar var. Bakın uzmanlar yapmanız ve yapmamanız gerekenler konusunda neler söylüyor:

Bunları yapın:

• Zengin kalsiyum kaynağı olan süt, yoğurt ve peynir tüketin.
• Her gün 1 adet yumurta ya da 1 porsiyon etli sebze, kuru baklagil yemeye özen gösterin.
• Kuru baklagil ve bulgur karışımı yemekleri C vitamini açısından zengin sebze ve meyvelerle beraber tüketin.
• Zengin vitamin kaynağı olan taze, sebze ve meyveleri düzenli olarak her gün yiyin.
• Sebzelerin, makarna ve kuru baklagillerin haşlama sularını dökmeyin, bunları değerlendirin.
• Şeker yerine demir açısından zengin olan pekmezi seçin.
• Yiyecekleri hazırlarken ellerinizin temizliğine büyük özen gösterin. Sebze ve meyveleri iyice yıkayın, gerekirse sirkeli suda bekletin.
Bunları yapmayın:
• Kansızlığı önlemek amacıyla yemeklerle birlikte çay içmeyin, eğer çok içmek istiyorsanız yemekten 1-2 saat sonra ve açık olarak tercih edin.
• Hazır meyve suları, kolalı ve gazlı içecekleri mümkünse hiç tüketmeyin. Taze meyve suyu yerine meyvenin kendisini yemeyi seçin.
• Çiğ ve füme et ve balıkları, katkı maddeleriyle hazırlanmış salam, sucuk ve sosisleri hatta hazır gıdaları yemeyin.
• Kafeinli içecekleri (kahve ve çay) günde en fazla 2 bardakla sınırlayın, mümkünse hiç içmeyin.
• Sigara ve alkolü tamamen unutun. Sigara dumanı olan yerlerde bulunmayın.

Kendimize Gelelim

Aslıcığımın ricası üzerine ve önemli bir konu olduğundan bu siteyi yayınlıyorum.http://kampanya.annecocuk.com/.com/
Ve tekrar söylüyoruz her türlü şiddete son özellikle savunmasız miniklerimize....

14 Kasım 2008 Cuma

Önemli Bir Konu

Hastalık konularına özellikle dikkat etmeliyiz.Erken yaşta konulan teşhislerle bebeğimizin yaşamını kurtarabiliriz.
Akdeniz anemisi önemli bir hastalık.Yazıda da belirttiğim gibi kansızlıkla ortaya çıkıyor.Ben de bu hastalığın taşıyıcısı olduğum için sizinle paylaşmak istedim.Bende de sürekli kansızlık baş gösteriyordu.Halsizlik görülüyordu onca doktora gitmeme rağmen daha geçen sene akdeniz anemisi taşıyıcısı olduğum ortaya çıktı.
Taşıyıcılar bir sorun yaşamıyor.Ama ölene kadar bu devam ediyor taşıyıcılığın tedavisi yok aslında bir zararıda yok halsizlikten başka.Kan değerim fazla yükselmiyor,hep aynı seviyede gidiyor 10 civarında.
Taşıyıcıların ilerde çocuklarının talesemi hastası olmaması için evleneceği kişininde akdeniz anemisi taşıyıcısı olmaması gerekiyor.Bu konu hep aklımdadır.Evlenmeyi düşününce evleneceğim insana ilk bu testi yaptırıcam.
Kendimden çok ileride doğacak çocuklarımın sağlığı için.yoksa anne ve baba ikiside taşıyıcı ise çocuğun akdeniz anemisi hastası olarak doğması olasığı daha fazla.Bu konuyu sizlerle paylaşmak istedim.Çocuklarınızda kansızlık çıkarsa ve devam ederse bu konunun arkasını bırakmamanızı öneririm.Çünkü Minik Meleklerimiz bu hayatta ki en önemli varlıklarınmız.

Akdeniz anemisi ya da tıptaki adıyla Talasemi; Akdeniz ülkelerindeki ırklarda görülen, doğacak çocuğa anne-babasından ”Beta Talasemi” geninin sirayetiyle kalıtımsal olarak geçen bir çeşit “kansızlık” hastalığıdır.

Anemi (kansızlık) oluşmasına neden olan etmen, kanda alyuvarların yapısında yer alan “hemoglobin” maddesinin yapımındaki kusurdur.

Akdeniz anemisinde, alyuvarlar hemoglobin sentezi azaldığı için içleri boş görülür. Tanıda bu görünüm ilk basamak testi olarak önemlidir.

Bozulan dengeyi düzeltmek için öncelikle kemik iliği, normalin 10-15 katına kadar varabilen sayıda an hücreleri yapımına başlar fakat etkili olamaz. Hemoglobindeki genetik sorun halâ sürdüğü için bu hücreler de erkenden yıkılır.

Karaciğer ve dalak gibi kan yapan diğer organlarda da yeniden kan yapımı başlar. Kemik iliğinin çok çalışması ve genişlemesi sonucu özellikle yüz kemiklerinde değişiklikler olur ve yüzün görünümü bozulur.

Alyuvarların parçalanması ile açığa çıkan demire ek olarak tedavi amacıyla yapılan kan aktarımları sonucu, vücutta demir birikir. Ayrıca yeni eritrositler için demirin emilimi de artmaktadır. Bütün bu sayılan nedenlerle biriken demir, kalp kası, karaciğer, pankreas gibi çok önemli organlara çöker ve bu yeni sorunlar hastalık tablosunu daha da ağırlaştırır.

Hastalığın esas olarak iki apayrı şekli vardır; Talasemi Major ve Talasemi Minör.

1. Talasemi Minör (Akdeniz anemisi Taşıyıcılığı)

Talasemi minör, major’a göre çok daha hafif izler. Bireylerdeki tek bulgu yalnızca kansızlıktır. Kişilerin tek yakınmaları halsizliktir. Üstelik, kimi hastalar evlenme işlemlerinde yapılan zorunlu kan incelemelerine dek hastalıklarını hiç bilmeyebilirler. Bu hastalarda yapılan incelemede, serum demir düzeyi olağan ya da artmıştır. En çok görülen kansızlık türü olan ve bu hastalıkla en çok karıştırılan Demir eksikliği anemisi’nde ise demir azalmıştır.

Tanı, “Hemoglobin Elektroforezi” ile konur. Bu hastalığın anlaşılmasında işe yarayan en önemli inceleme ölçütlarından biri olan HbA2 (kanda oksijenin taşınmasını sağlayan hemoglobin molekülünün küçük bir oranı) normal kişilerde %3,4 iken bu hastalıkta % 7 ye yükselmiştir; HbF ise küçük bir düzeyde (%2-6) artmıştır. T. Minor’ün asıl önemi bu hastalığın evli çiftin her iki bireyinde de olmasında ortaya çıkar; çocuğun %25 T. Major, yani hastalığın ağır ve ölümcül seyreden biçiminden olma olasılıği vardır.

Anne ve babadan yalnızca biri Akdeniz Anemisi taşıyıcısı (Talasemi Minör) ise doğacak çocuklarının taşıyıcı olma olasılığı % 50 dir. Talasemi major olma olasılıkları ise yoktur.


2. Talasemi Major (Cooley anemisi)


Talasemi Major hastalığın ağır izleyen biçimdir ve bir öbür adı da Cooley anemisidir.
Sağlıklı insanlarda iki alfa ve iki beta altbirimlerinden oluşan hemoglobin molekülünün aksine, Cooley anemisi olan hastada beta birimleri düzgün oluşamadığı için, sorunsuz oluşan alfa altbirimleri beta altbirimleri olmadan hücre içinde çöker, ve alyuvarların yaklaşık %90'ı daha olgunlaşmadan ilik içinde ölür. Buna etkisiz kan üretimi (inefektif hematopoez) denir.

Çoğunlukla bebek daha 6 aylıkken birdenbire başlayan ağır kansızlık sonucu kalp yetmezliği gelişir. Bunun olmaması için düzenli olarak sık sık kan nakli yapılmalıdır. Kan nakli yapılmazsa hasta birkaç yılda ölür. Kan nakli yetersiz yapılırsa, kan eksikliğini karşılamak için normalde kan yapımının gerçekleşmediği organlarda da (karaciğer, dalak, yassı kemikler (özellikle kafatası kemiklerinde)) ilik doku gelişmeye başlar ve bu kemiklerin kırılmalarına neden olup, aynı zamanda çocuğun yüz şeklinde belirgin değişikliklere yol açabilir. Kan yapımındaki tüm bu çabalara karşın, üretilen alyuvarların hemoglobinin yapısındaki bozukluk bu üretimi etkisiz kılar.
Yüz şeklinin değişmesi şu biçimdedir: Burun kökü çökük, alın ve elmacık kemikleri çıkıktır. Üst dişler öne fırlamıştır. Baş dört köşe şeklini alır. Dalak ve karaciğer büyür. Boy kısa kalır. Çocuk ergenlik çağına giremez. Kan nakilleriyle vücutta biriken aşırı demirin yol açtığı kalp sorunları (myokardit, kalp yetmezliği vs.) ileri yaşlarda çoğunlukla ölüm nedenidir. Hemoglobin elektroforezi incelemesinde; normal yetişkin insanlarda bulunmayan, ancak bu hastalıkta % 50-90 vakada görülen ve bir tür hemoglobin olan HbF’in kanda bulunması tanı koydurucudur.

Anne ile babanın ikisi de Akdeniz anemisi taşıyıcısı (Talasemi Minör) ise doğacak çocukların Talesemi Major olma olasılığı % 25, taşıyıcı olma olasılığı % 50 olacaktır. Ancak % 25 olasılıkla çocuk normal olacaktır.

Akdeniz Anemisi Belirtileri

Akdeniz anemisi olan çocuk, doğduğunda normaldir. 5-6 aydan sonra kansızlık belirtileri ortaya çıkar. Bu aylardaki çocuklarda kansızlık en çok demir eksikliğinden kaynaklandığı için, ilk akla gelen demir eksikliği anemisidir ve hatalı olarak demir tedavisi yapılır.

Akdeniz anemisi böyle bir tedaviyle düzeltilemeyeceğinden, belirtiler ağırlaşarak sürer. Karın büyür; çünkü dalak ve karaciğer büyümektedir. Çocuğun iştahı yoktur, gelişmesi yavaşlamıştır. Daha sonra iskelet sisteminde de değişiklik olur. Burun kökü çöker, elmacık kemikleri daha belirgin hale gelir. Eğer, henüz bu bulgular ortaya çıkmadan, doğru tanı konur ve erkenden uygun tedaviye başlanırsa, organ büyümesi olmaz, yüz görünümü değişmez ve gelişme de normale yakın olur.

Akdeniz Anemisi Tedavisi

Akdeniz anemisi, kan aktarımına bağımlı bir hastalıktır. Tedavinin esası 3-4 haftada bir yapılan konsantre alyuvar aktarımı ve düzenli demir bağlayıcı ilaçların kullanılmasıdır. Ancak birinci on yıldan sonra ortaya çıkan komplikasyonların önlenmesi ve tedavisi, çeşitli uzmanlık dallarından oluşan ekip çalışmasını zorunlu hale getirmektedir. İdeal bir tedavi için olaya çok yönlü yaklaşım gerekmektedir.

Medikal Tedavi

Ekipte, çocuk hematoloğu ve kardiyolog, endokrinolog, ortodentist ve bu konuda deneyimli hemşireler bulunmalıdır.

Biyolojik Yaklaşım


Genetik danışma, doğum öncesi tanı
Psiko-sosyal Yaklaşım

Psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve sınıf öğretmenleri bu ekipte bulunmalıdır.
Akdeniz anemisi tedavisinde son yıllarda, üç yönde büyük gelişmeler görülmektedir.

Yeni İlaçlar

Akdeniz anemisinde, hücre içinde açıkta kalan ve alyuvarların parçalanmasına yol açan alfa zincirlerinin bağlanacağı başka bir zincir de gamma zincirleridir. Bazı ilaçların gamma zincir yapımını artırdığı gösterilmiştir. Akdeniz anemisinde de gamma zincir yapımını artıran ilaçlar kullanılmaya başlanmış ve oldukça yararlı sonuçlar alınmıştır.

Kemik İliği Değiştirilmesi

Eğer hastanın yaşı küçükse, karaciğeri bozulmamışsa ve çok uygun bir verici varsa (ikizi ya da kardeşi) bu tedavi şekli çok başarılı olmaktadır. Ancak bu şansa sahip hasta sayısı çok azdır. Türkiye'de çok az sayıda hastaya bu tedavi şekli uygulanabilmiştir.

Gen Tedavisi

Henüz çalışmalar deneysel düzeydedir.
Bugün büyük bir yanlışlık yaptım ve başka bir blogumu sileyim derken minikmelekleri silmişim.Çok üzüldüm anlatamam onca yazdıklarım boşa gitti.Bende hemen bir tane daha yaptım:(((

4 Kasım 2008 Salı

Bebek ve Beslenme

Bebeklerde beslenmeyi üç gruba ayırabiliriz.
1- Anne Sütü İle Beslenme (Tabii beslenme)
2- Anne Sütü + Mama (Karışık beslenme)
3- Mama İle Beslenme (Suni beslenme)

1- Anne Sütü İle Beslenme

İlk aylarda bebeğin ideal besin kaynağı anne sütüdür. İlk günlerde gelen kolostrum (ağız) denilen anne sütünün yerini başka hiçbirşey tutamaz. Bebeğe kolostrum emzirerek ilk aylarda onu hastalık etkenlerine karşıda korumuş olursunuz.
Anne sütü hem bebeğinizin gereksinimlerini daha iyi karşılar hem de daha kolay sindirilir, ancak bazı nedenler bebeğinizi mamayla beslemenizi de gerektirebilir.
Bebeğin ilk 6 ay anne sütü ile beslenmesi önerilmektedir. Mamaya başladıktan sonra anne sütüne dönmeniz mümkün olmayabilir, çünkü bu tür beslenme, bir süre sonra bebeğin anne memesini almamasına yani emmemesine neden olur.
Sütün gelmesi için memelerin emzirilerek uyarılması gerekir; bebeğiniz emmezse memelerdeki süt yapımı durur.
Bebek ilk 6 ay anne sütü ile beslenmeli 6. aydan itibaren sadece anne sütü veya mama bebeğin ihtiyacını karşılamaz. 6. aydan sonra ek beslenmeye başlanmalıdır.

2- Anne Sütü + Mama
Bebeğin anne sütü ile beraber anne sütüne tamamlayıcı olarak başka bir besin ile beslenmesine denir. Anne sütü ile beslenen bebek sık aralıklarla uyanabilir. Bebeğin aşırı derecede ağlaması anne sütünün miktarca yeterli olmadığını gösterebilir. Bu durumda bebeğin 1 hafta aralıklarla tartılması gerekir. Bebeğin kilo artışı normalin altında ise (günde 20 gr’dan az haftada 150 gr’dan az) karışık beslenmeye geçilebilir.

3- Mama İle Beslenme

Uygun şekilde yapılmak koşulu ile mama ile beslenen bebek, anne sütü alan bebek kadar iyi bir büyüme ve gelişme gösterir. Mama ile beslenmede bebeğe verilecek besinin bileşimi bebeğin gereksinimlerini karşılayacak miktarlarda ve uygun oranlarda olmalıdır. Doğumdan sonraki ilk günlerde annede hiç süt yoksa hazır mamalara geçilir. Mama ile besleme bebeğin ayına ve kilosuna göre uygun şekilde ilk aylarda 2,5 - 3 saat arayla beslenir.

Bebek ve Beslenme

Bebekler de beslenme çok önemlidir. Bebek doğumdan sonraki ilk aylarda çok hızlı büyür. Bebeklerin gereksinimleri yetişkinlere oranla çok yüksektir. Süt çoukları harcadıkları kalorileri proteinlerden, karbonhidratlardan, yağlardan sağlarlar. Bebekler yeni doğduğu andan itibaren anne sütü ile beslenmeye alıştırılırlar. Memeyi alamama veya başka nedenler ortaya çıkınca bebekler biberon mamalarıyla beslenirler.

Aşağıda bebeğin beslenme çeşitleri, aylara göre beslenme ve ek besinleri hazırlama bilgileri yer almaktadır.
-Bebeklerde Beslenme
-Biberon Mamaları
-Biberonla Besleme
-0-4 Ay Arası Bebek Beslenmesi
-4-6 Ay Arası Bebek Beslenmesi - Ek Besinlere Geçiş
-Ek Besinlere Nasıl Başlanır ?
-Ek Besinler Nasıl Hazırlanır?
-Hangi Ayda Bebek Hangi Besinleri Yer?
-Ek Su
-Erken Kilo Değişimleri
-Bebeklerde Ek Besine Başlarken...
-Çocuğunuza da Bol Su İçirin...
-Çocuklarda İshale Dikkat!..