28 Aralık 2008 Pazar

Yeni yılda,saflığı,doğallığı en güzel yansıtan çocuklar gibi mutluluklar dilerim.

HERKESE MUTLU YILLAR

27 Aralık 2008 Cumartesi

25 Aralık 2008 Perşembe

23 Aralık 2008 Salı


sevdiğim:)Manavgat şelalesinden görüntüler tabi fotoğraflarda çıktığı kadar:)

biz:)


sular yükselmiş ve heryeri su kaplamıştı

Manavgat Titreyen Göl




Titreyen göl ve ben

17 Aralık 2008 Çarşamba


Bir yemek kaşığı sıvı yağ ile yaklaşık 1 kg. patatesi kızartabilen bu fritöz daha önce gördüklerimizden farklı bir yöntem kullanıyor. İçindeki motor ile patatesleri dönerken ısı sirkülasyonu sağlayarak kızartan ActiFry hem yağdan tasarruf sağlıyor hemde daha hafif üğünler hazırlamamızı sağlıyor. Fakat her güzelin bir kusuru olduğu gibi bu güzelinde kusuru diğer fritözlere kıyasla oldukça pahallı olması. ActiFry’ in satış fiyatı 302 dolar.

Fast food ürünlerin zararlar




  1. Fast food ürünlerindeki yağın çoğu hayvansal kaynaklı olup, çoğunlukla doymuş yağ asidi içerir. Yağdan gelen enerjinin artması, başta koroner kalp hastalıkları ve kanser olmak üzere birçok kronik hastalıklara yakalanması için risk faktörü oluşturur.


  2. Hızlı hazır yiyeceklerin posa içeriği düşüktür. Diyet posasının yetersizliği ise kolon, rektum kanser riskini artırır.


  3. Fast food restoranlarda tüketilen besinler, A vitamini, C vitamini ve kalsiyum yönünden yetersizdir. Bilindiği gibi C vitamini, A vitamini ve ön öğesi olan karotenoidlerin düşük düzeylerde alınımı, bağışıklık sisteminizin yetersizliğine, kardiovasküler hastalıklara ve katarakt riskinizin artmasına neden olur.


  4. Derin yağda kızartma yöntemi fast food restoranlarda sıkça kullanılmaktadır. Bu yağlar 10–12 saat kullanılmaları nedeniyle, kimyasal ve fiziksel değişikliklere uğramakta ve çabuk bozulmaktadır. Kızartma sırasında E vitamini kaybı oluşmakta, proteinli besinlerin yanması ile de kanser yapıcı nitroz bileşiklerinin oluşumu artmaktadır. Yağda kızartılmış yiyecekleri sık ve sürekli tüketilmesi, kardiyovasküler ve sindirim sistemi hastalıkları ile kansere yakalanma riskini artırır.


  5. Fast food beslenme şeklinde kolalı içecekler, çay ve kahve sıklıkla tüketilmelidir. Aşırı kafein alımınız sinirlilik, huzursuzluk, uykusuzluk ve kan basıncınızda yükselme gibi durumlara neden olur. Ayrıca, bu tür içecekleri fazla miktarda tüketmek, bu içeceklerin içerisinde bulunan tanelerin, besinlerde bulunan demiri bağlamasına ve vücuttaki demir emilmesinin azalmasına neden olur.


  6. Fast food menüler bileşiminde görünür tuzun dışında da yüksek miktarda sodyum bulunduğundan dolayı yüksek kan basıncının oluşmasına katkıda bulunurlar. Aşırı sodyum alımı hipertansiyon, mide kanseri ve osteoporoz riskini artırır.


  7. Ayak üstü beslenmede yiyeceklere renklendiriciler, aroma artırıcı maddeler, tatlandırıcılar, antimikrobiyal maddeler ve bunun gibi katkı maddeleri eklenmektedir. Bu katkı maddelerinin uygun kullanılmaması ve bu maddeleri içeren fast food ürünlerini sık tüketmek uzun dönemde kansere yakalanma riskini artırır.


Cezbeden lezzetlerine rağmen, özellikle gelişme çağındaki çocuğunuzun bu tür yiyecekleri tüketmesi kesinlikle uygun değildir.

16 Aralık 2008 Salı

Çocuk Etkinlik: KidsZone, çocuğunuz için bir harikalar diyarı



0 – 12 yaş Çocuk Aktivite Merkezi ve Parti Evi olarak tasarlanan KidsZone’da, çocuğunuzu mutlu edebilecek her şey düşünülmüş.


Merkezde, çocuklar için özel yapılmış çocuk mutfağı, top havuzu, tırmanma duvarı, çok amaçlı spor-oyun salonu, sanat köşesi ve oyun odaları bulunuyor.2-3 yaş oyun grupları, İngilizce - Fransızca oyun grupları ve herçeşit parti organizasyonu yapan KidsZone, çocuğunuza sosyal, paylaşıma açık, üretken olmaya özendiren bir ortam sunuyor.


Ayrıntılı bilgi için: (216) 450 66 44

Agresif çocuklara karşı nasıl davranmalıyız?


Zaman zaman, etrafımızda arkadaşlarına, kardeşine zarar veren, ısıran, evcil hayvanlara işkence eden, pek çok çocuk görebiliyoruz. Psikolojik Danışman Dilek Kırcaoğlu “Şayet çocuğunuzun bu davranışları, ara sıra ve bir anlık kızgınlıktan, yenemediği öfkesinden veya şiddetli bir engellenmeden kaynaklanmıyor, aksine sürekli tekrarlanıyor ise, o zaman çocuğunuz ciddiye alınması gereken bir mesaj veriyor demektir: ‘Yaşamımda doğru gitmeyen şeyler var. Kendimi kötü hissediyorum. Beni farkedin. Bana yardım edin!’ Çocuk burada kendini sözcükler yolu ile ifade edemediği için davranış yoluyla ifade etmeye çalışır ve çoğu zaman kendisi de ne anlatmak istediğini bilmez.” diyor.

Sadece çocuklar değil, gençler ve yetişkinler de zaman zaman böyle davranıyor. Okul eşyalarına zarar veren çocukların çoğu, öğretmenlerin ve okul idaresinin uygulamalarına karşı “kızgın” olduklarını anlatmaya çalışıyorlar. Çocuğun davranışının altındaki gizli sözsüz mesaj, ne kadar acil, derin ve sıkıntılı ise, davranış o kadar kalıcılığını sürdürüyor.

Toplum ve ebeveynler böyle davrananlara, “hangi ihtiyacından dolayı böyle davranıyor, ne hissediyor” şeklinde düşünerek bakmazlar. “Asi, uyumsuz, geçimsiz” gibi tanımlamalarla ya uzak kalırlar ya da işe yaramayan ceza yöntemleri uygulamaya çalışırlar. Onları hiç kimse istemez. Çocuğun sadece davranışlarıyla ilgilenir ve sürekli onları düzeltmeye çalışırlar. Büyüklere, çocuğun hissettikleri ile ilgilenmek yerine, onları belli bir davranış kalıbına sokmak daha kolay geliyor. Öneriler, ahlak dersleri, sorgulamalar, çocuğun olumsuz davranışlarını iyice pekiştirir. Ebeveynler, çocuğun içinde duyduğu sıkıntı ve acıyı bu yolla ifade ettiğini anlamak istemez, çünkü çoğu zaman bu sıkıntının kendilerinden kaynaklandığını görmek istemezler. Çoğu anne-baba, çocuğuna karşı hatalı davrandığını dürüstçe itiraf edemiyor. “Benim çocuğum kötü davranıyor, onun durumu iyi değil” yerine, kaç insan “ben çocuğuma gerekli önemi vermedim, onun küçük tepkilerini bile sinirlilikle ve başımdan atar gibi geçiştirdim” demeyi tercih ediyor.

Bu çocuklara nasıl davranmalıyız?



  • Onu anlamaya, davranışlarının nedenlerini bulmaya çalışın. Dinleyin ve empati kurmaya çalışın, ancak suçluluk duyarak limitsiz davranmasına meydan vermeyin.

  • Cezalandırmayın. Olumlu davranışlarına yönelin ve ödül yerine motivasyon teknikleri kullanın. Onu teşvik edin örneğin; “Bu gün arkadaşlarına vurmadın. Bu onlarla daha rahat oynamanı sağladı.” gibi cümlelerle motivasyonunu arttırın.

  • Limitsizlik güvensizlik duygularını daha da güçlendirir. Mutlaka sınırlı seçenek hakkı tanıyın.

  • Tepkilerinizi kontrol edin. Sakin kalın ve ani patlamalardan kaçının.

  • Söylemek istediklerinizi kesin ve net bir dil kullanarak ifade edin.

  • Sözsüz iletişim önemlidir. Davranışlarınız sözlerinizi desteklesin.

  • Çocuğun hareket ve eylem yerine, düşüncelerini kullanmasını öğrenmesine yardımcı olun ve ona zaman ayırın. Saptayıcı konuşun. Yorumdan kaçının. (İyi, kötü, olumsuz, olumlu yorumları yapmayın. Sadece davranışının doğal sonuçlarını anlatın ve gösterin.)

  • Çocukta duygusal fikirlerin gelişmesi için destekleyici olun. Hayali oyunlar, yaratıcılığı arttırıcı oyunlar, (yaratıcı drama) onun için yararlı olacaktır. Agresyon durumlarında duygularını ifade etmesine yardımcı olun.

15 Aralık 2008 Pazartesi

14 Aralık 2008 Pazar

Çok güzel bir ses ben bayıldım

Minik Prens

Oldukça kullanışlı bir raf
Japonların ilginç mobilyası.Kim mutfağında böyle bir mobilya ister:)

13 Aralık 2008 Cumartesi

Benim ve çevremdekilerin geçirdiği bazı hastalıkları sizlerle paylaşmaya çalışacağım.bugün Menenjit i paylaştım bir akrabam şuan bu hastalıkla uğraşıor üstelikte 22 yaşında diyeceğim o ki biz en azından önlemimizi alırsak ilerde daha hafif atlatabiliriz bazı hastalıkları.
Yaşı büyük olsunküçük olsun farketmiyor işin içinde sevdiklerimiz olduktan sonra,heleki bebeklerimiz onlar için herşeyi araştırmalıyız.İş işten geçmeden.....

Bunlara Dikkat Edelim

Menenjit
Menenjit, beyni saran zarların iltihaplanmasıyla oluşan, hemen tedavi edilmezse işitme kaybı, beyin hasarı ve ölümle sonuçlanabilen ciddi bir bakteriyel enfeksiyondur. Hastalığa yakalananların %95'i 5 yaş altındaki çocuklardır. Kalabalık ortamlarda bulunan çocuk ve erişkinler daha fazla risk taşırlar. Bazı virüs türleri de daha hafif bir menenjit tablosuna yol açabilirler. Ancak, bakteriyel menenjit tıbbi bir acildir.

Belirtiler Nelerdir?
Ateş, şiddetli başağrısı,halsizlik, iştahsızlık, ensede ağrı veya ense sertliği, bilinç bulanıklığı, uyku hali, kusma, parlak ışığa bakamama, ciltte basmakla solmayan lekeler, havale geçirme menenjitin belirtileri olabilir. Menenjit, birkaç gün süren bir üst solunum yolu enfeksiyonu veya barsak enfeksiyonu gibi de başlayabilir. Devamında çocuğun tablosu ağırlaşır, diğer belirtiler de ortaya çıkmaya başlar.

Bebeklerde belirtiler daha zor anlaşılabilir. Yüksek veya düşük vücut ısısı, huzursuzluk, kucağa alınınca geçmeyen ısrarlı ağlamalar, uyku hali, beslenmede isteksizlik, kafadaki bıngıldağın normalden bombe olduğu farkedilebilir.

Nasıl Bulaşır?
Mikrop, solunum yoluyla veya ellerle vücuda alınır.

Tanı ve Tedavi Nasıl Yapılır?
Bakteriyel menenjit, tıbbi bir acildir. Çocuğun durumundan şüphelenirseniz, hemen doktorunuza başvurmalısınız. Doktor, çocuğu muayene edecek, kesin tanı için beyin omurilik sıvısından örnek alacaktır ( Bu işlemin sanılanın aksine çocuğa herhangi bir zararı yoktur, işlemin yapıldığı bölgede sinir dokusu bulunmamaktadır ). Bakteriyel etken söz konusuysa, hemen antibiyotik tedavisine başlanacak, çocuk büyük olasılıkla hastanede izleme alınacaktır. Bazen, hastayla temastaki kişilere de koruyucu ilaç verilebilir. Eğer viral bir menenjit söz konusuysa, antibiyotiklerin tedavide yeri yoktur. Ağrı kesici, ateş düşürücü, sıvı tedavisi gibi rahatlatıcı yöntemlerle hasta takip edilecektir.

Menenjiti Önlemek Mümkün mü?
Hijyen kurallarına uymak, sık sık elleri yıkamak tehlikeli mikropların vücudumuza ulaşmasına engel olacaktır. Bu konuda, çocuklarımıza örnek olmalı, küçük yaşta iyi alışkanlıklar kazandırmalıyız.

Özellikle çocuklarda önemli menenjit etkenleri olan H.influenza ve Pnömokok adlı bakterilerden aşıyla korunmak mümkündür.

Anne sütü almanın, pekçok başka faydaları yanında, bebekleri menenjitten de koruduğu gösterilmiştir.

6 Aralık 2008 Cumartesi

Mutlu ve Hayırlı Bayramlar

HERKESE HAYIRLI VE MUTLU BAYRAMLAR DİLİYORUM.HER ANINIZIN
VE GÜNÜNÜZÜN BAYRAM TADINDA OLMASI DİLEĞİYLE.

5 Aralık 2008 Cuma

Aşk Filmi Sevenler

Yönetmen : Pat O'Connor
Senaryo : Herman Raucher, Paul Yurick
Oyuncular :Keanu Reeves, Karina Andrews, Charlize Theron, Jason Isaacs, Greg Germann
Filmin Türü : Komedi, Drama
Yapımcı Firma :Warner Bros
Yapım Yılı : 2001
Yapım Ülkesi : ABD
Orijinal Dili : İngilizce
Filmin Süresi :119 dakika
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Filmin Konusu ise;
Nelson Moss (KEANU REEVES) ve Sara Deever (CHARLIZE THERON) Motorlu Araçlar Bölümü'nde geçirdikleri sıkıntılı bir saatten başka ortak hiçbir yönleri yoktur. Sara, erkeklerin iyi yönlerini ortaya çıkaran çekici bir karakterdir. Nelson, sadece kar-zarar hesaplarıyla ilgilenen, işten başka birşey düşünmeyen biridir.. Sara ile tanışıncaya kadar. Birbirlerinden etkilenirler, fakat tam olarak bağlanmaya hazır olmadıklarından, pek de alışagelmiş ilişkilere benzemeyen bir birlikteliğe başlarlar. Sonunda kendi yollarına gidecekleri bir aylık bir deneme. Beklenti yok. Baskı yok. Bağ yok. İkisinin de hesaba katmadıkları nokta ise, aşık olmaktır.
Ben bu filmi izlediğimde çok etkilenmiştim.Çok güzel bir film bence izlemeyenlerin izlemesini tavsiye ederim.Aslında çoğu kişi tarafından izlenmiş bir film olabilir çünkü 2001 yapımı bir film.Ama izlemeyenlerin mutlaka izlemesini söylerim konusu güzel ve sıkıcı değil en azından.Şimdiden iyi seyirler....

Korku Sevenler İçin


Yönetmen:Banjong Pisanthanakun, Parkpoom Wongpoom
Senaryo:Banjong Pisanthanakun, Parkpoom Wongpoom
Süre:89 dk
Oyuncular:Masha Wattanapanich “Pim/Ploy”, Vittaya Wasukraipaisan “Vee”, Ratchanoo Bunchootwong “İkizlerin annesi”
Türü:Korku
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Alone, son yıllarda üst üste iyi işler çıkararak yeni bir akım başlatan Uzakdoğu korku sinemasının Tayland yapımı bir örneği.
Kusursuz hikayesi ve çarpıcı görselliğiyle dikkat çeken Alone aynı zamanda korku dozu oldukça yüksek bir film.
Aynı yönetmen ikilisinin elinden çıkan Shutter ile birlikte Tayland yapımı en iyi birkaç korku filminden biri olan Alone hiç kuşku yok ki 2007 yılının en ürkütücü filmlerinden bir tanesi. Yapışık ikizler üzerine ilginç ve sürprizlerle dolu bir konuya sahip olan filmin birkaç yıl içinde Amerikan yapımı bir yeniden çekimle karşımıza çıkması oldukça muhtemel görünüyor…

Gelelim filmin konusuna;
Pim kocası Vee ile Kore’de yaşayan Taylandlı bir kadındır. Kendisi için hazırlanan sürpriz bir doğumgünü partisinde bir arkadaşı Pim’in falına bakar ve çok yakında kaybetmiş olduğu bir şey ya da birinin geri döneceğini anlatır. Yapışık ikiziyle kendi isteğiyle yapılan ameliyat sonucunda ayrılan ve ikizi Ploy’u kaybeden Pim, Ploy’un ölümünden ötürü kendisini sorumlu tutmakta geçmişinin acı dolu izleri bir türlü peşini bırakmamaktadır. Bir gün çalan bir telefon Pim’e uzun süredir görmediği annesinin çok hasta olduğunu söyler. Hemen Tayland’a giden Pim ile Vee korkunç sanrılar görmeye başlarlar. Ploy’un hayaleti Pim’in peşindedir…

4 Aralık 2008 Perşembe

Anne sütü bir sağlık sigortasıdır

Beslenme ile sağlık arasında çok yakın bir ilişki olduğu bilinmektedir.
Çocukların sağlıklı büyümesi ve gelişmesi için yeterli ve dengeli beslenme birönkoşuldur. Dünyada kötü beslenme, hatalı beslenme alışkanlıkları ve buna bağlı olarak gelişen enfeksiyonlar milyonlarca çocuğun ölümüne, bir o kadar çocuğun da büyüme ve gelişmesinin geri kalmasına neden olmaktadır.
Dünyada her yıl açlıktan ve yetersiz beslenmeden yaklaşık 5 milyonu aşkın çocuğun yaşamını yitirdiği hesaplanmaktadır.
1,5 milyon (günde 4.000 çocuk) çocuk yanlış beslendiği için ölmektedir başka bir ifade ile 1,5 milyon çocuk yeterli emzirilmediği için hayatını kaybediyor.
Dünya sağlık Örgütü’ne ve UNICEF’e göre emziren kadın oranları yüksek olsaydı yılda 1,5 milyon bebeğin yaşamı kurtulacaktı. Anne sütü ile beslenmeyen çocuklarda ölüm oranları anne sütü ile beslenenlere göre 4-6 kat daha fazladır.
Bebeklerin ilk 6 ay boyunca sadece ve sadece anne sütü ile beslenmesi ve emzirmenin 6 aydan sonra uygun ek besin verilmesi ile 2 yaş ve üzerine kadar devam etmesi sayesinde bu ölümler önlenebilirdi.

Anne sütünün ileri yaşlara bir etkisi var mı?

Anne sütü ile beslenen çocukların ileriki yaşamlarında daha sağlıklı, hastalıklara karşı daha dirençli, hatta bazı kanserlere daha da az yakalandıkları saptanmıştır.
Anne sütü ile beslenen çocuklarda, obezite, tip 1 diyabet, damar sertliği, koroner kalp hastalıkları, hipertansiyon, bronşit, astım, alerji, psikoljik rahatsızlar daha az görübelimektedir.

Anne sütünün bebek için faydaları nelerdir?

* Sterildir, yani mikrop içermez, kirlenme ihtimali olmadan bebeğe ulaşır.
* Pratiktir, hazırlama, koruma, taşıma meselesi yoktur, biberon vb. araçlar gerekli değildir.
* Her zaman uygun sıcaklık olan beden ısısındadır.
* Daima taze ve içilmeye hazır haldedir.
* Bedel karşılığı temin edilmez, bedavadır.
* Bebek için ideal birleşime sahiptir, bebeğin tüm ihtiyaçlarına göre ayarlanmıştır.
* Bebeklerin doyumuna göre ayarlanmıştır.
* Enzimleri sindirimi kolaylaştırır, karın ağrısı, gaz sancısı ve kabızlık az sıklıkta görülür.
* Emzirmek, ağız, çene kasları, dişleri güçlendirir.
* Bazı görme kusurlarına (gece körlüğü) karşı korur, çünkü bebeğin ilk 24 ayda en önemli vitamin A kaynağıdır.
* Anne sütü bebek için doğal bir ağrı kesici (endorfinler) ve sakinleştiricidir.
* ‘Ani bebek ölüm sendromu’ daha az görülür.
* Anne sütü emen bebeklerin beyin gelişimi daha sağlıklı ve zeki oldukları bilimsel olarak ispatlanmıştır (yüksek lesitin, taurin oranı).
* Sinir sistemi hücreleri, beyin hücrelerinin, gözde görmeyi sağlayan retina tabakası hücrelerinin gelişimi için Omega-3 ve Omega-6 yağ asitlerinden zengindir.
* Anne memesini emmek bebeğe anneye temas etmeyi sağlayarak bebeğe güvenlik verir, psikolojik yönden sağlıklı yetişir ve ruhsal sağlığı için şarttır.
* Anne sütü bağışıklık ile ilgili maddeler içerir ve bebeğin bağışıklık sisteminin geliştirir.
* Anne sütü aşıların etkenliğini artırır, aşılardan sonra bağışıklık cevabı anne sütü emen çocuklarda daha güçlüdür.
* Pişik ve benzeri birçok cilt sorunları az görülür.
* Birçok enfeksiyon riskini azaltır: Kulak (orta kulak iltihabı), solunum sistemi, (bronşit), grip, idrar yolu, mide, bağırsak (ishal, parasitler), menenjit.

Anne için de faydası var mı?

* Emzirmekle salınan hormonlar doğum sonrası kanamalarının büyük ölçüde azalmasını ve durmasını sağlar.
* Uterusun (rahim) hızla toparlanmasını ve küçülmesini sağlar.
* Emzirme endometrium kanseri riskini azaltır.
* Meme dokusunda oluşan hastalıkları önler ve göğüs kanseri riskini azaltır.
* Yumurtalık kanseri riskini azaltır.
* Kemik yoğunluğunu artırır ve böylece kemik erimesi (osteoporoz) şansını azaltır.
* Anemi (kansızlık) daha az görülmektedir.
* Emzirmek annenin ruhsal gelişimi ve sağlığı için de son derece yararlıdır.
* Annenin duygusal açıdan tatminini sağlar.
* Prolaktin, anneye sevgi, şefkat, fedakarlık, bebeğini arama ve özleme olarak isimlendirdiğimiz ‘ANNELİK DUYGULARI’ kazandırır.
* Bebeğin emmesiyle salgılanan hormonlar annenin daha kısa sürede dinlenme ve daha huzurlu olmasını sağlar.
* Annelerin doğum öncesi formuna dengeli ve sağlıklı dönmesine yardımcı olur.
* Adet kanamalarının başlamasını geciktirir ve böylece fıtri bir doğum kontrolü sağlar.

3 Aralık 2008 Çarşamba

MOL GEBELİK TANISI


Mol gebelik tanısı


Günümüzde ultrasonografinin gebeliğin erken döneminden itibaren yaygın olarak kullanılması ile hastaların çoğunda teşhis erken dönemde yapılabilmektedir. Böyle bir durumda USG'de gebelik keseniz görülmez. Bunun yerine mol veziküllerinin oluşturduğu tipik görüntü izlenir. Parsyiel mol tanınızı koymak ise bazen bu kadar kolay olmaz. Böyle bir durumda bebek de olduğundan, plasentanız daha dikkatli incelenmelidir. Kanınızda yapılan betaHCG test sonuçlarınızın, olması gereken gebelik haftanıza göre çok yüksek olması mol tanınız için yeterlidir.


Mol gebeliğin tedavisi


Tanınız konulduktan sonra, preeklampsi, hipertiroidi, elktrolit dengesizliği, anemi gibi tıbbi komplikasyonlar ve metastaz yönünden değerlendirilmelisiniz. Tercih edilen tedavi şekliniz genel anestezi altıda, vajinal yoldan yapılan boşaltma işlemi olan vakum aspirasyonu olmalıdır. Yapılacak olan müdahalenizin, steril ameliyathane şartlarında, tecrübeli bir hekim tarafından yapılması gerekir. Normal kürtaja göre risk ve komplikasyonlarınız daha yüksektir. Rahminiz ileri derecede büyük olduğu durumlarda, fazla kanamaya yol açmadan kısa sürede boşaltmak için histerotomi denilen, karından boşaltma yöntemi tercih edilebilir, ancak günümüzde erken teşhis söz konusu olduğundan, bu yöntem ikinci planda kalmıştır. Çocuk isteği olmayan yaşlı hastalarda ise, histerektomi yani rahmin cerrahi olarak tamamen çıkarılması da bir tedavi seçeneğidir.


Mol gebeliğin takip ve tekrarı


Mol gebeliğiniz vücudunuzdan boşaltılmasından sonra genelde kabul edilen izlem süreniz 12 aydır. Mol gebeliğiniz, kürtaj ile vücudunuzdan uzaklaştırıldıktan sonra nadiren ilave bir tedaviye gerek olur. Kadın Hastalıkları ve Uzmanı Doç. Dr. Tolga Ergin: “Genellikle betaHCG değerleriniz, 1–2 hafta içinde normale döner. Üç negatif değeriniz elde edilinceye kadar betaHCG tayininiz haftada bir yapılır ve daha sonra 6 ay süreyle ayda bir kez, daha sonra da 6 ay süreyle 2 ayda bir kez betaHCG bakılması gerekir. 3 ayda bir kez jinekolojik muayeneniz, gerekli görülürse akciğer grafisi ve diğer tetkikleriniz istenir.” diyor. 1 yıl süreyle hamile kalmanızı önlemek amacıyla, doğum kontrol ilacınız doktorunuz tarafından verilmelidir. Doğum kontrol ilacı, gebe kalmanızı önlemenizin yanı sıra hormon düzeylerinizi baskılayarak, betaHCG değerlerinizin sağlıklı ölçülmesini kolaylaştırır.

Gelelim Kimlerde Görüldüğüne;


Mol gebelik kimlerde daha sık görülür


Yurdumuzda sıklığı tam olarak bilinmeyen mol gebelik hastalıklarının oranı, ülkeler arasında önemli değişiklikler göstermektedir. Mol hidatiform, hastalıkların en sık görülenidir. Avrupa ve ABD 'de 1500–2000 gebelikte bir görülmektedir. En çok görülen uzak doğu ülkelerinde ise sıklığı 100 gebelikte bire kadar çıkmıştır. Koryokarsinom ise, yaklaşık 40.000 gebelikte bir oranında görülmektedir.


Mol gebelik, özellikle kadınlarda doğurganlık döneminin hastalığıdır. 15 yaşın altında ve 40 yaşın üzerindeki kadınların gebeliklerinde daha sık görülür. Mol gebeliğiniz kendiliğinden oluşabileceği gibi doğum, düşük veya dış gebeliğiniz sırasında da görülebilmektedir. Çok düşük yapmış olmanız riskinizi artırırken, çok doğum yapmış olmanızın koruyucu rolü olduğu uzmanlar tarafından kabul edilmektedir. Ayrıca istatistiklere göre, daha önce trofoblastik hastalık geçirmişseniz, tekrar aynı hastalığa yakalanma ihtimaliniz artmaktadır. Eşinizin 45 yaşın üstünde olması, A vitamini eksikliğiniz, hiç doğum yapmamış olmanız da risk faktörleriniz arasında sıralanmaktadır.


Mol gebeliğin tehlikeleri


Mol gebeliği geçiren hastaların yaklaşık %10–15'inde plasentaya ait hücreler gebeliğin bitmesinden sonra da çoğalmalarını sürdürürler. Çoğalan plasenta hücreleri çeşitli yollarla diğer organlara yayılabilir. Yani akciğer ve vajinaya yayılmakla birlikte, vücudun tüm organlarına yerleşebilir. Uygun bir şekilde tedavi mümkün olmadığında bu yayılımlar sonucunda ölümle sonuçlanabilir.


Mol gebeliğin belirtileri


Mol gebeliğiniz varsa, değişik sürelerde adet gecikmeniz olur.

Kanama en sık ve genellikle ilk görülen bulgudur. Kanamanız koyu kahve renkli akıntı veya kan nakli gerektirecek kadar fazla miktarda olabilir.

Bazen vajinanızdan üzüme benzer tanecikler düşebilir.

Bulantı ve kusmanız olması olasıdır. Bu durum normal gebelikte görülen bulantı ve kusmalarla aynı olur.

HCG düzeyinizin çok yüksek olması sonucu, rahminiz aşırı gerilir ve hiperemezis gravidarum denilen aşırı bulantı ya da kusmanız olabilir.

Gebeliğinizin erken döneminde preeklampsi (hipertansiyon vb.) bulgularınızın saptanması GTH riskinizi düşündürmelidir.

Görülen genel hastaların yaklaşık yarısında, rahimleri gebelik haftasına göre beklenenden büyüktür.

%2–7 hastada ise, tiroid hormonunun fazla salgılanmasına bağlı hipertiroidi belirtileri görülür.

Genetik bir problem: Mol gebelik


Mol gebelik, gestasyonel trofoblastik hastalığı (GTH) başlığı altında sınıflandırılan, Hipokrat'ın, İsa'nın doğumundan 400 yıl önce "bin bebek taşıyan anne" dediği, halk arasında, "üzüm gebeliği" olarak da bilinen hastalıklar grubudur. Mol gebelik, yumurta hücresi ile spermin döllenmesi sırasında meydana gelen, genetik bir hata sonucu oluşan kromozomal yapının sebep olduğu bir durumdur. Kadın Hastalıkları ve Uzmanı Doç. Dr. Tolga Ergin: “Bu hastalıklar grubu, embrionik dönemde bebeğin plasentasını ve de zarını oluşturan trofoblastik hücrelerden köken alan, aynı zamanda gebelik ürününün sağlıklı bir şekilde gelişme gösterememesi ile birlikte, rahim içinde üzüm tanesi gibi çok sayıda vezikül adı verilen, içi sıvı dolu yapıların olduğu, anormal bir gebelik şeklidir.” diyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün histolojik sınıflandırma sistemi aşağıdaki gibidir.

1-Hidatiform mol.
a-komplet mol hidatiform.
b-parsiyel mol hidatiform.

2-İnvazif mol hidatiform.
3-Koryokarsinoma.
4-Plasental yerleşim bölgesinden kaynaklanan trofpblastik tümör.
5-Diğer, sınıflandırılamayan grup.

Komplet mol hidatiform

Komplet mol hidatiform gebeliğiniz durumunda, ultrasonografi ve histopatolojik incelemeleriniz sonucunda bebeğinize ait hiçbir yapı bulunmaksızın rahminiz, şişmiş şeffaf keseciklerle dolu olur. Bebeğiniz 46 adet (2x23) kromozom taşır, ancak hepsi baba kaynaklıdır. Tek bir sperm tarafından döllenen boş bir yumurtanızın ikiye bölünmesiyle ya da boş bir yumurtanın 2 adet sperm tarafından döllenmesiyle oluşur.

Parsiyel mol hidatiform

Parsiyel mol hidatiform gebeliğinizde ise, bebeğinize ait tanınabilir yapılar bulunabilir. Burada 1 adet anneye, 2 adet babaya ait genetik materyal söz konusudur. Bebeğiniz 69 (3x23) kromozom taşır.

İnvazif mol hidatiform

İnvazif mol, rahim kasınıza yayılmış olan mol gebeliğidir.

Koryokarsinoma

Koryokarsinoma, kanser davranışı gösteren, oldukça kötü seyirli bir tiptir. Üzüm salkımı tarzındaki kesecikler oluşur ve bebeğinize ait bölümler hiç görülmez.

Trofoblastik tümör

Plasental yerleşim bölgesinden kaynaklanan ve çok nadir görülen bir mol gebeliğidir. Plasentanın rahminize yerleşme bölgesindeki intermediyer hücreler bu gebeliğin oluşumuna neden olur. Ayrıca kemoterapiye de oldukça dirençlidir.

2 Aralık 2008 Salı

O kadar tereddüte rağmen saçlarımı kestirdim.Ama bi daha düşünmüyorum uzun bir süre:)

18 Kasım 2008 Salı

Hamilelikte Beslenmenize Özen Gösterin


“Hamilelikte beslenmeye dikkat, sağlıklı bebekler sağlıklı toplum demektir!”

Hamilelikte doğru ve dengeli beslenmek… Bu belki de bir annenin bebeği için yapacağı ilk ve en önemli yatırım. Annenin hamileliği boyunca bilinçli beslenmesinin bebeğin sağlığı üzerinde bir ömür boyu sürecek etkiler bırakabileceği, yapılan araştırmalar sayesinde artık iyice biliniyor. Ve hamilelikte doğru beslenme sağlıklı bebekler, sağlıklı bebekler sağlıklı bireyler, sağlıklı bireylerse sağlıklı toplum anlamına geliyor… Bilimsel çalışmalar, hamilelik döneminde annenin yeterli ve dengeli beslenmesinin hem annenin sağlığını uzun süre koruyacağını hem de bebeğin sağlıklı doğması ve sağlıklı gelişmesi açısından önemli sonuçlar alacağını gösteriyor. Bunun aksi, bebekte bazı anomalilere yol açabileceği gibi bebeğin ileriki yaşamında çeşitli kronik hastalıklara yakalanmasına da neden olabiliyor. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarıyla beslenme ve diyet uzmanları annenin alacağı kilonun ne fazla ne de çok az olması gerektiğini, ikisinin de sorunlara yol açabileceğini önemle vurguluyor.

Takip hamilelikten önce başlıyor

Yetersiz ve dengesiz beslenme hem anneler hem de bebekler için pek çok risk oluşturabiliyor. Peki, toplumumuzda anne adayları bu konuda ne kadar bilinçli? Acıbadem Kocaeli Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Yıldız Tunçay günümüzde çoğu kadının hamileliğini planladığını, bu planlamanın da, doktora, anneyi henüz hamile kalmadan buna hazırlama olanağı verdiğini söyleyerek yanıtlıyor bu soruyu. Op. Dr. Yıldız Tunçay, sözlerine şu şekilde devam ediyor: “Çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar artık bunu planlayarak yapıyor ve en az iki ay öncesinden uzman doktorlara başvuruyorlar. Bu başvuru sırasında yapılan muayenelerde onların sağlık durumlarıyla ilgili her türlü bilginin yanı sıra beslenme düzenlerine ait ayrıntılar da alınıyor. Genel sağlık durumu değerlendirildikten sonra onlara özel bir beslenme planı çıkarılıyor. Özellikle çok kilolu, çok zayıf ya da vejetaryen kişilerin beslenmesi üzerinde önemle duruluyor. Olabilecek sorunlara karşı tüm önlemler baştan alınıyor. Çünkü hamileliğin sağlıklı yürümesinin önemli bir koşulu da annenin sağlıklı beslenmesi ve tabii bebeğin sağlıklı gelişmesi."

Günümüzde ileri yaş gebeliklerine de oldukça sık rastlandığını ve bunlarda da mutlaka gizli şeker taraması yapıldığını söyleyen Op. Dr. Tunçay, eğer herhangi bir sağlık sorunu yoksa kadınlara hamile kalmadan iki ay önce folik asit takviyesi yapılmaya başlandığını ve koruyucu amaçla günlük 400 mikrogram folik asit takviyesinde bulunulduğunu anlatıyor. Hamilelik öncesinde çinko, folik asit ve B vitamini açısından fakir bir beslenmenin hem annenin sağlığını hem de bebeğin sağlığını olumsuz yönde etkileyebileceğini belirten uzman doktor, bu eksikliklerin bebeklerde sakatlığa varan sonuçların doğmasına neden olabileceğini de vurguluyor.

İdeali, beden kitle indeksine uygun kilo almak

Hamilelik boyunca kaç kilo almalı? Acıbadem Kocaeli Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Canan Alataş, bu sorunun doğru yanıtının beden kitle indeksine uygun kilo almak olduğunu söylüyor. Yani annenin hamile kaldığı zamanda zayıf, kilolu ya da obez oluşu alması gereken kiloyu doğrudan etkiliyor. Beden kitle indeksi 20’nin altında olan anneler 18 kg’ye kadar kilo alabilirler. Beden kitle indeksi 20-26 arası olan normal kilodaki anne adayları için ideali 12-16 kg arası almak. Ancak bu rakam fazla kilolu annelerde 7'ye kadar düşebiliyor. Normal kilodaki annelere, birinci trimester yani ilk üç aylık dönemde 1 ile 3.5 kilo arası almaları öneriliyor. Bundan sonraysa haftada yaklaşık 400 gram almaları uygun bulunuyor. Kilo fazlası olan annelerin, birinci trimesterı kilo almadan tamamlamaları ardından haftada en fazla 300 gram almaları gerekiyor. Canan Alataş’ın vurguladığı ve üzerinde özellikle durduğu bir nokta da, hamilelerin mutlaka tavsiye edilen miktarda kilo almalarının gerektiği. Bazı anne adaylarının, fazla kilo almaktan estetik kaygılarla çekindiğini belirten Alataş, bunun çok yanlış olduğunu, gereken miktarda kilo almanın bebeğin gelişimi ve emzirme dönemi için önem taşıdığını da hatırlatıyor.

Sağlıklı beslenme, uzmanla planlanmalı

Acıbadem Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Şengül Sangu Talak, hamilenin bir beslenme uzmanı tarafından takip edilmesinin tüm toplum sağlığını etkileyen çok önemli bir koruyucu hekimlik uygulaması olduğunu söylüyor. Talak’a göre, ideal olanın 12. haftadan itibaren bir diyetisyene başvurulması ve anne adayının ayrıntılı bilgileri alındıktan sonra, ayda bir kontrollerle tüm hamileliğin izlenmesi. Şengül Sangu Talak, bu takiplerde amaçlarının tüm besin grupları açısından zengin bir beslenmeyi ön plana çıkarmak ve hamilelik boyunca ihtiyaç duyulan, minerallerden vitaminlere, tüm besin öğelerinin alınmasını sağlamak olduğunu da sözlerine ekliyor.

Uzmanlara göre, hamilelik boyunca alınması gereken enerji miktarı 2200-2500 kalori civarında olmalı. Ve bu enerji ihtiyacının karşılanması için tüm besin gruplarından tüketilmeli. Yani anne adayı, süt grubu, et grubu, sebze ve meyve grubu, ekmek ve tahıl grubu ve yağ grubu gibi başlıca besin gruplarının hepsinden uzman doktor ve diyetisyeninin tavsiye ettiği oranlarda tüketmeli. Bu dönemde, kalsiyum, demir ve çinko gibi minerallerin, B12, A, C ve D vitaminlerin ve folik asit tüketiminin önemi de artıyor. Dolayısıyla bu gibi mineral ve vitaminler açısından zengin besin kaynaklarının tüketimi de büyük önem kazanıyor. Anne adayları, bu mineral ve vitaminleri tükettikleri gıdalardan alabilecekleri gibi, doktorlarının vereceği besin takviyeleriyle de alabiliyorlar. Besin ve vitamin takviyelerini doktor tavsiyesiyle almak çok önemli çünkü bazı vitaminler vücuttan atılmıyor ve bunların vücutta birikmesi olumsuz sonuçların doğmasına yol açabiliyor. Örneğin aşırı miktarda A ve D vitamini tüketiminden sakınmak gerekiyor. Özellikle fazla A vitamini alımı bebeklerde sakatlıklara yol açabiliyor.


Tüm hamilelere hamileliğin 2. yarısından itibaren diyete ek olarak demir takviyesi yapılması öneriliyor. Bu, aynı zamanda, Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği tek besin takviyesi.

Aşırı bulantının sorun olmaması için…

Aşırı bulantı ve kusma, annelerin hayatlarının en güzel dönemlerinden birisi olan hamileliğin tadını çıkarmasının önünde duran önemli engellerden olabiliyor. Nedeni kesin olarak bilinmeyen ve “hiperemezis gravidarum” olarak adlandırılan bu bulantı ve kusmalar, 1000 anne adayından 1-10 kadarında görülebiliyor. Özellikle ilk üç aylık periyotta görülen bulantılar, bazen sadece hayat konforunu bozabildiği gibi bazen annenin ve bebeğin hayatını tehdit edebilecek düzeyde olabiliyor. Genellikle sabahları daha şiddetli olan bulantılar için uzmanların önerisi, uyandıktan sonra yataktan kalkmadan önce kraker gibi kuru ve tuzlu besinler tüketerek bir süre beklemek. Öğün sayısını artırmak, sık aralıklarla yemek, yemek aralarında yeterli sıvı almak, mide bulantısını tetikleyen kokulardan uzak durmak da uzmanların bulantıdan şikâyeti olan anne adaylarına verdiği diğer önerilerden. Peki ya, bulantı ve kusma geçmiyor hatta daha da şiddetleniyorsa? Bu durumda uzman hekim tarafından bulantı önleyici “antiemetik” ilaçlar verilebiliyor. Eğer, anne adayının genel durumu bu nedenle bozulabiliyorsa hastanede serumla destek sıvı, şeker ve B6 vitamini takviyesi de uygulanabiliyor.

Uzmanların anne adaylarına önerileri…

Sağlıklı bir hamilelik geçirme ve sağlıklı bir bebeğe sahip olmada bilinçli beslenmenin önemi büyük. Bunun için, her zaman, uzmanların önerilerine kulak vermekte yarar var. Bakın uzmanlar yapmanız ve yapmamanız gerekenler konusunda neler söylüyor:

Bunları yapın:

• Zengin kalsiyum kaynağı olan süt, yoğurt ve peynir tüketin.
• Her gün 1 adet yumurta ya da 1 porsiyon etli sebze, kuru baklagil yemeye özen gösterin.
• Kuru baklagil ve bulgur karışımı yemekleri C vitamini açısından zengin sebze ve meyvelerle beraber tüketin.
• Zengin vitamin kaynağı olan taze, sebze ve meyveleri düzenli olarak her gün yiyin.
• Sebzelerin, makarna ve kuru baklagillerin haşlama sularını dökmeyin, bunları değerlendirin.
• Şeker yerine demir açısından zengin olan pekmezi seçin.
• Yiyecekleri hazırlarken ellerinizin temizliğine büyük özen gösterin. Sebze ve meyveleri iyice yıkayın, gerekirse sirkeli suda bekletin.
Bunları yapmayın:
• Kansızlığı önlemek amacıyla yemeklerle birlikte çay içmeyin, eğer çok içmek istiyorsanız yemekten 1-2 saat sonra ve açık olarak tercih edin.
• Hazır meyve suları, kolalı ve gazlı içecekleri mümkünse hiç tüketmeyin. Taze meyve suyu yerine meyvenin kendisini yemeyi seçin.
• Çiğ ve füme et ve balıkları, katkı maddeleriyle hazırlanmış salam, sucuk ve sosisleri hatta hazır gıdaları yemeyin.
• Kafeinli içecekleri (kahve ve çay) günde en fazla 2 bardakla sınırlayın, mümkünse hiç içmeyin.
• Sigara ve alkolü tamamen unutun. Sigara dumanı olan yerlerde bulunmayın.

Kendimize Gelelim

Aslıcığımın ricası üzerine ve önemli bir konu olduğundan bu siteyi yayınlıyorum.http://kampanya.annecocuk.com/.com/
Ve tekrar söylüyoruz her türlü şiddete son özellikle savunmasız miniklerimize....

14 Kasım 2008 Cuma

Önemli Bir Konu

Hastalık konularına özellikle dikkat etmeliyiz.Erken yaşta konulan teşhislerle bebeğimizin yaşamını kurtarabiliriz.
Akdeniz anemisi önemli bir hastalık.Yazıda da belirttiğim gibi kansızlıkla ortaya çıkıyor.Ben de bu hastalığın taşıyıcısı olduğum için sizinle paylaşmak istedim.Bende de sürekli kansızlık baş gösteriyordu.Halsizlik görülüyordu onca doktora gitmeme rağmen daha geçen sene akdeniz anemisi taşıyıcısı olduğum ortaya çıktı.
Taşıyıcılar bir sorun yaşamıyor.Ama ölene kadar bu devam ediyor taşıyıcılığın tedavisi yok aslında bir zararıda yok halsizlikten başka.Kan değerim fazla yükselmiyor,hep aynı seviyede gidiyor 10 civarında.
Taşıyıcıların ilerde çocuklarının talesemi hastası olmaması için evleneceği kişininde akdeniz anemisi taşıyıcısı olmaması gerekiyor.Bu konu hep aklımdadır.Evlenmeyi düşününce evleneceğim insana ilk bu testi yaptırıcam.
Kendimden çok ileride doğacak çocuklarımın sağlığı için.yoksa anne ve baba ikiside taşıyıcı ise çocuğun akdeniz anemisi hastası olarak doğması olasığı daha fazla.Bu konuyu sizlerle paylaşmak istedim.Çocuklarınızda kansızlık çıkarsa ve devam ederse bu konunun arkasını bırakmamanızı öneririm.Çünkü Minik Meleklerimiz bu hayatta ki en önemli varlıklarınmız.

Akdeniz anemisi ya da tıptaki adıyla Talasemi; Akdeniz ülkelerindeki ırklarda görülen, doğacak çocuğa anne-babasından ”Beta Talasemi” geninin sirayetiyle kalıtımsal olarak geçen bir çeşit “kansızlık” hastalığıdır.

Anemi (kansızlık) oluşmasına neden olan etmen, kanda alyuvarların yapısında yer alan “hemoglobin” maddesinin yapımındaki kusurdur.

Akdeniz anemisinde, alyuvarlar hemoglobin sentezi azaldığı için içleri boş görülür. Tanıda bu görünüm ilk basamak testi olarak önemlidir.

Bozulan dengeyi düzeltmek için öncelikle kemik iliği, normalin 10-15 katına kadar varabilen sayıda an hücreleri yapımına başlar fakat etkili olamaz. Hemoglobindeki genetik sorun halâ sürdüğü için bu hücreler de erkenden yıkılır.

Karaciğer ve dalak gibi kan yapan diğer organlarda da yeniden kan yapımı başlar. Kemik iliğinin çok çalışması ve genişlemesi sonucu özellikle yüz kemiklerinde değişiklikler olur ve yüzün görünümü bozulur.

Alyuvarların parçalanması ile açığa çıkan demire ek olarak tedavi amacıyla yapılan kan aktarımları sonucu, vücutta demir birikir. Ayrıca yeni eritrositler için demirin emilimi de artmaktadır. Bütün bu sayılan nedenlerle biriken demir, kalp kası, karaciğer, pankreas gibi çok önemli organlara çöker ve bu yeni sorunlar hastalık tablosunu daha da ağırlaştırır.

Hastalığın esas olarak iki apayrı şekli vardır; Talasemi Major ve Talasemi Minör.

1. Talasemi Minör (Akdeniz anemisi Taşıyıcılığı)

Talasemi minör, major’a göre çok daha hafif izler. Bireylerdeki tek bulgu yalnızca kansızlıktır. Kişilerin tek yakınmaları halsizliktir. Üstelik, kimi hastalar evlenme işlemlerinde yapılan zorunlu kan incelemelerine dek hastalıklarını hiç bilmeyebilirler. Bu hastalarda yapılan incelemede, serum demir düzeyi olağan ya da artmıştır. En çok görülen kansızlık türü olan ve bu hastalıkla en çok karıştırılan Demir eksikliği anemisi’nde ise demir azalmıştır.

Tanı, “Hemoglobin Elektroforezi” ile konur. Bu hastalığın anlaşılmasında işe yarayan en önemli inceleme ölçütlarından biri olan HbA2 (kanda oksijenin taşınmasını sağlayan hemoglobin molekülünün küçük bir oranı) normal kişilerde %3,4 iken bu hastalıkta % 7 ye yükselmiştir; HbF ise küçük bir düzeyde (%2-6) artmıştır. T. Minor’ün asıl önemi bu hastalığın evli çiftin her iki bireyinde de olmasında ortaya çıkar; çocuğun %25 T. Major, yani hastalığın ağır ve ölümcül seyreden biçiminden olma olasılıği vardır.

Anne ve babadan yalnızca biri Akdeniz Anemisi taşıyıcısı (Talasemi Minör) ise doğacak çocuklarının taşıyıcı olma olasılığı % 50 dir. Talasemi major olma olasılıkları ise yoktur.


2. Talasemi Major (Cooley anemisi)


Talasemi Major hastalığın ağır izleyen biçimdir ve bir öbür adı da Cooley anemisidir.
Sağlıklı insanlarda iki alfa ve iki beta altbirimlerinden oluşan hemoglobin molekülünün aksine, Cooley anemisi olan hastada beta birimleri düzgün oluşamadığı için, sorunsuz oluşan alfa altbirimleri beta altbirimleri olmadan hücre içinde çöker, ve alyuvarların yaklaşık %90'ı daha olgunlaşmadan ilik içinde ölür. Buna etkisiz kan üretimi (inefektif hematopoez) denir.

Çoğunlukla bebek daha 6 aylıkken birdenbire başlayan ağır kansızlık sonucu kalp yetmezliği gelişir. Bunun olmaması için düzenli olarak sık sık kan nakli yapılmalıdır. Kan nakli yapılmazsa hasta birkaç yılda ölür. Kan nakli yetersiz yapılırsa, kan eksikliğini karşılamak için normalde kan yapımının gerçekleşmediği organlarda da (karaciğer, dalak, yassı kemikler (özellikle kafatası kemiklerinde)) ilik doku gelişmeye başlar ve bu kemiklerin kırılmalarına neden olup, aynı zamanda çocuğun yüz şeklinde belirgin değişikliklere yol açabilir. Kan yapımındaki tüm bu çabalara karşın, üretilen alyuvarların hemoglobinin yapısındaki bozukluk bu üretimi etkisiz kılar.
Yüz şeklinin değişmesi şu biçimdedir: Burun kökü çökük, alın ve elmacık kemikleri çıkıktır. Üst dişler öne fırlamıştır. Baş dört köşe şeklini alır. Dalak ve karaciğer büyür. Boy kısa kalır. Çocuk ergenlik çağına giremez. Kan nakilleriyle vücutta biriken aşırı demirin yol açtığı kalp sorunları (myokardit, kalp yetmezliği vs.) ileri yaşlarda çoğunlukla ölüm nedenidir. Hemoglobin elektroforezi incelemesinde; normal yetişkin insanlarda bulunmayan, ancak bu hastalıkta % 50-90 vakada görülen ve bir tür hemoglobin olan HbF’in kanda bulunması tanı koydurucudur.

Anne ile babanın ikisi de Akdeniz anemisi taşıyıcısı (Talasemi Minör) ise doğacak çocukların Talesemi Major olma olasılığı % 25, taşıyıcı olma olasılığı % 50 olacaktır. Ancak % 25 olasılıkla çocuk normal olacaktır.

Akdeniz Anemisi Belirtileri

Akdeniz anemisi olan çocuk, doğduğunda normaldir. 5-6 aydan sonra kansızlık belirtileri ortaya çıkar. Bu aylardaki çocuklarda kansızlık en çok demir eksikliğinden kaynaklandığı için, ilk akla gelen demir eksikliği anemisidir ve hatalı olarak demir tedavisi yapılır.

Akdeniz anemisi böyle bir tedaviyle düzeltilemeyeceğinden, belirtiler ağırlaşarak sürer. Karın büyür; çünkü dalak ve karaciğer büyümektedir. Çocuğun iştahı yoktur, gelişmesi yavaşlamıştır. Daha sonra iskelet sisteminde de değişiklik olur. Burun kökü çöker, elmacık kemikleri daha belirgin hale gelir. Eğer, henüz bu bulgular ortaya çıkmadan, doğru tanı konur ve erkenden uygun tedaviye başlanırsa, organ büyümesi olmaz, yüz görünümü değişmez ve gelişme de normale yakın olur.

Akdeniz Anemisi Tedavisi

Akdeniz anemisi, kan aktarımına bağımlı bir hastalıktır. Tedavinin esası 3-4 haftada bir yapılan konsantre alyuvar aktarımı ve düzenli demir bağlayıcı ilaçların kullanılmasıdır. Ancak birinci on yıldan sonra ortaya çıkan komplikasyonların önlenmesi ve tedavisi, çeşitli uzmanlık dallarından oluşan ekip çalışmasını zorunlu hale getirmektedir. İdeal bir tedavi için olaya çok yönlü yaklaşım gerekmektedir.

Medikal Tedavi

Ekipte, çocuk hematoloğu ve kardiyolog, endokrinolog, ortodentist ve bu konuda deneyimli hemşireler bulunmalıdır.

Biyolojik Yaklaşım


Genetik danışma, doğum öncesi tanı
Psiko-sosyal Yaklaşım

Psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve sınıf öğretmenleri bu ekipte bulunmalıdır.
Akdeniz anemisi tedavisinde son yıllarda, üç yönde büyük gelişmeler görülmektedir.

Yeni İlaçlar

Akdeniz anemisinde, hücre içinde açıkta kalan ve alyuvarların parçalanmasına yol açan alfa zincirlerinin bağlanacağı başka bir zincir de gamma zincirleridir. Bazı ilaçların gamma zincir yapımını artırdığı gösterilmiştir. Akdeniz anemisinde de gamma zincir yapımını artıran ilaçlar kullanılmaya başlanmış ve oldukça yararlı sonuçlar alınmıştır.

Kemik İliği Değiştirilmesi

Eğer hastanın yaşı küçükse, karaciğeri bozulmamışsa ve çok uygun bir verici varsa (ikizi ya da kardeşi) bu tedavi şekli çok başarılı olmaktadır. Ancak bu şansa sahip hasta sayısı çok azdır. Türkiye'de çok az sayıda hastaya bu tedavi şekli uygulanabilmiştir.

Gen Tedavisi

Henüz çalışmalar deneysel düzeydedir.
Bugün büyük bir yanlışlık yaptım ve başka bir blogumu sileyim derken minikmelekleri silmişim.Çok üzüldüm anlatamam onca yazdıklarım boşa gitti.Bende hemen bir tane daha yaptım:(((

4 Kasım 2008 Salı

Bebek ve Beslenme

Bebeklerde beslenmeyi üç gruba ayırabiliriz.
1- Anne Sütü İle Beslenme (Tabii beslenme)
2- Anne Sütü + Mama (Karışık beslenme)
3- Mama İle Beslenme (Suni beslenme)

1- Anne Sütü İle Beslenme

İlk aylarda bebeğin ideal besin kaynağı anne sütüdür. İlk günlerde gelen kolostrum (ağız) denilen anne sütünün yerini başka hiçbirşey tutamaz. Bebeğe kolostrum emzirerek ilk aylarda onu hastalık etkenlerine karşıda korumuş olursunuz.
Anne sütü hem bebeğinizin gereksinimlerini daha iyi karşılar hem de daha kolay sindirilir, ancak bazı nedenler bebeğinizi mamayla beslemenizi de gerektirebilir.
Bebeğin ilk 6 ay anne sütü ile beslenmesi önerilmektedir. Mamaya başladıktan sonra anne sütüne dönmeniz mümkün olmayabilir, çünkü bu tür beslenme, bir süre sonra bebeğin anne memesini almamasına yani emmemesine neden olur.
Sütün gelmesi için memelerin emzirilerek uyarılması gerekir; bebeğiniz emmezse memelerdeki süt yapımı durur.
Bebek ilk 6 ay anne sütü ile beslenmeli 6. aydan itibaren sadece anne sütü veya mama bebeğin ihtiyacını karşılamaz. 6. aydan sonra ek beslenmeye başlanmalıdır.

2- Anne Sütü + Mama
Bebeğin anne sütü ile beraber anne sütüne tamamlayıcı olarak başka bir besin ile beslenmesine denir. Anne sütü ile beslenen bebek sık aralıklarla uyanabilir. Bebeğin aşırı derecede ağlaması anne sütünün miktarca yeterli olmadığını gösterebilir. Bu durumda bebeğin 1 hafta aralıklarla tartılması gerekir. Bebeğin kilo artışı normalin altında ise (günde 20 gr’dan az haftada 150 gr’dan az) karışık beslenmeye geçilebilir.

3- Mama İle Beslenme

Uygun şekilde yapılmak koşulu ile mama ile beslenen bebek, anne sütü alan bebek kadar iyi bir büyüme ve gelişme gösterir. Mama ile beslenmede bebeğe verilecek besinin bileşimi bebeğin gereksinimlerini karşılayacak miktarlarda ve uygun oranlarda olmalıdır. Doğumdan sonraki ilk günlerde annede hiç süt yoksa hazır mamalara geçilir. Mama ile besleme bebeğin ayına ve kilosuna göre uygun şekilde ilk aylarda 2,5 - 3 saat arayla beslenir.

Bebek ve Beslenme

Bebekler de beslenme çok önemlidir. Bebek doğumdan sonraki ilk aylarda çok hızlı büyür. Bebeklerin gereksinimleri yetişkinlere oranla çok yüksektir. Süt çoukları harcadıkları kalorileri proteinlerden, karbonhidratlardan, yağlardan sağlarlar. Bebekler yeni doğduğu andan itibaren anne sütü ile beslenmeye alıştırılırlar. Memeyi alamama veya başka nedenler ortaya çıkınca bebekler biberon mamalarıyla beslenirler.

Aşağıda bebeğin beslenme çeşitleri, aylara göre beslenme ve ek besinleri hazırlama bilgileri yer almaktadır.
-Bebeklerde Beslenme
-Biberon Mamaları
-Biberonla Besleme
-0-4 Ay Arası Bebek Beslenmesi
-4-6 Ay Arası Bebek Beslenmesi - Ek Besinlere Geçiş
-Ek Besinlere Nasıl Başlanır ?
-Ek Besinler Nasıl Hazırlanır?
-Hangi Ayda Bebek Hangi Besinleri Yer?
-Ek Su
-Erken Kilo Değişimleri
-Bebeklerde Ek Besine Başlarken...
-Çocuğunuza da Bol Su İçirin...
-Çocuklarda İshale Dikkat!..

11 Eylül 2008 Perşembe



Bebeğinizin besinine dokunacak herşeyi kullanmadan önce iyice yıkayıp sterilize etmelisiniz.. Beslenmeden sonra da kullanılan tüm malzemeler sıcak suyla yıkanmalı ve ardından steril edilmelidir. Sterilizasyon üç şekilde yapılabilir;

Sterilizasyon

1- Kimyasal Malzemeler;
-Kaba soğuk su koyup sterilizasyon sıvısını ya da tabletleri karıştırın. Tabletler çözündükten sonra, temizlenecek gereçleri suyun yüzeyine çıkmayacak biçimde içinde yerleştirin.
-Kabı hafif hafif çalkalayarak şişelerin içinde kalan hava kabarcıklarını bütünüyle yok edin. Kabarcıkların içinde mikrop barınabilir. İç kapağı yerleştirip kapağı kapatın.-Gereçleri ilaçlı su içinde tutup, kullanacağınız zaman çıkarın kaynamış su ile durulayın. Kağıt havlu üzerinde süzdürün.


2- Elektrikli, Buharlı, Mikrop Öldürücü
-Biberon şişelerini ve memeleri yerleştirebileceğiniz bu aygıtın kullanımı kolaydır. Hem çok pratik, hem de çok hızlıdır. Gereçleri aygıta koymadan önce herşeyi iyice iyi yıkayın

3- Kaynatma
-Gereçleri önce yıkayın, sonra 25 dakika kaynatın. Kabın içindeki herşeyin suya iyice batmış olmasına dikkat edin.

Yıkama
-Tüm şişeleri, kapları biberon memelerini, plastik huniyi, kaşık ve bıçağı sabunlu sıcak suda yıkayın.-Şişelerin içini süt kalıntılarını çıkarmak için frçayla temizleyin. Boynunu ve kapak vidası çevresini iyice ovuşturun. Memenin içini tuzla ovarak süt kalıntılarını temizleyin. Meme ucuna tuz doldurup parmaklarınızın arasında ovuşturun.-Tüm gereçleri bol suda durulayın. Biberon memelerinin tıkanan deliklerini açınız.

Bulaşık Makinesi
-Gereçleri bulaşık makinesinin sıcak su programında kolayca temizleyebilirsiniz. Fakat steril olmazlar.