Alanya İncekum Plajı

Akşama doğru oradan çıkın 50-60 km yol yapın ve Side'ye gelin.Geceyi Side’ deki bir pansiyonda veya butik otelde geçirin.
Side
Side" adı Anadolu dilinde `Nar` anlamına gelmektedir. Bu özellik ve belgede bulunan bazı yazıtlardan elde edilen bilgiler Side tarihinin Hititlere kadar uzandığını göstermektedir. Fakat Anadolunun en eski yerleşim birimlerinden biri olan Side`nin İ.Ö.VII yy`dan önce kurulduğu da söylenmektedir.
Anadolu tarihleri içerisinde Side, diğer Pamphylia kentleriyle aynı aşamaları geçirmiştir. Yunanlılar İ.Ö. VII yy. göçler sırasında Side`ye gelmişlerdir. Eldeki yazıtlara göre İ.Ö. III yy` a değin de kente özgü bir dil konuşmuşlardır. Hala tam olarak çözülemeyen bu dil Hint-Avrupa dillerindendir. Side İ.Ö. VI yy`ın ilk yarısında Lidyalıların, İ.Ö. 547-546`da da Persler`in egemenliğine girmiştir.
İ.Ö. 188`de Apameia Barışı ile Bergama Krallığı`na bırakılan Side, Doğu Pamfilya bölgesiyle birlikte bağımsızlığını korumuş, büyük ticaret donanmasıyla refaha ve zenginliğe kavuşmuştur. İ.Ö. 78`den sonra Roma egemenliğinde bulunan kent, İ.S. II. Ve III. yy`larda bölgenin ticaret merkezi oldu. Özellikle köle ticaretinin sağladığı zengin ve parlak bir dönem yaşandı. II. yy boyunca bir bilim ve kültür merkeziydi. Suriye krallarından VII. Antiokhos, tahta geçmeden önce burada eğitim gördü. Kral olduğu zaman ( İ.Ö. 138 ) Sidetes adını aldı. Bu devre kadar başta Athena ve Apollon olmak üzere Afrodit, Ares, Asklepios ,Hegeia, Kharitler, Demeter, Dionisos, Hermes gibi birçok tanrıya inanıp tapan Side`liler İ.S. 4.yy`da hristiyanlaşmaya başlamışlardır. Side, İ.S. V. yy`da Pamfilya Metropolisi ( Piskoposluk Merkezi ) olunca, 5. ve 6. yy`da en parlak devrini yaşamıştır. Bu gelişim VII. IX. yy`lar arasında Arap akınları ile son bulmuştur. Kazılar sırasında büyük bir yangın ve çok sayıda deprem izlerine rastlanmıştır.
Arap istilası, doğal afetler kentin terk edilmesine yol açmıştır. XII.yy`da Arap coğrafyacısı Idrisi] burayı ölü bir kent olarak göstermekte ve Yanmış Antalya olarak tanımlamaktadır. İdrisi`ye göre 1150`ye doğru kent halkı Side`den göç etmiş, XII.yy`da Side tümüyle boşaltılmıştır. 13.yy`da Selçuklular`ın 14.yy`da ise Hamitoğulları_Beyliği ve Tekelioğulları`nın egemenliği altına giren Side`de bu devirlerde yerleşim olmamıştır. 15. yy`da kesin olarak Türk topraklarına katılmıştır. Ancak ne Osmanlılar nede Selçuklular Side`de oturmadıklarından, yarımada üzerinde Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait eserlere rastlanmaz. 1895 yılında, yarımadanın uç kısmına bir köy kurularak Girit Adası’ndan gelen göçmenler buraya yerleştirilmişlerdir. Bugünkü köyün çekirdeğini oluşturan küçük köy zamanla tüm yarımadayı kaplamıştır.
Antik yapılarıyla kendine özgü mimarisiyle, köy evlerinin bir arada bulunması sonradan "Selimiye" adını alan Side`nin turizme açılmasında büyük rol oynamıştır. Side tarihin derin izlerini taşıyan bir kenttir.
Side Apollon Tapınağı

Athena Tapınağı ile birlikte Bizans bazilikasının avlusu içinde kalmıştır. Korinth düzeninde ve peripteros planlıdır. Roma Devrindendir. M.S 150 yıllarına tarihlendirilmektedirMısır Kraliçesi Kleopatra ile Romalı Komutan Antonius’un buluşup havuzunda yıkandığı yer olarak bilinen Side, eski Pamphylia’nın doğal limanıydı. Kentteki tarihi kalıntılar arasında Apollon Tapınağı’nın özel bir yeri var. . 1983-1990 yılları arasında bir köşesi restore edilerek ayağa kaldırılmıştır.
Öğleye doğru Manavgat’ a gelin ve Manavgat Şelalesi’ ni gezin. Orada biraz dinlenip bir çay içtikten sonra aracınıza binin ve Şelalenin 10-15 km yakınlarındaki Selaukeia Antik kenti’ ne bir uğrayın.
Manavgat Şelalesi

Seleukeia Antik Kenti

Büyük İskender`in haleflerinden Suriye Kralı I. Seleukos Nikator (İ.Ö. 321-280) adına kurulmuş 9 kentten biridir.
Side yönünden Manavgat şehir merkezine girmeden sola dönen yol 4 km. sonra Manavgat Şelalesi`ne, ardından da barajlar yönüne devam edip Şıhlar Köyü`nden Seleukeia Antik Kenti`ne ulaşır.
Kent, 1972-79 yılları arasında İstanbul Üniversitesi adına Prof. Dr. Jale İnan ve ekibi tarafından kısmen kazılıp, onarılarak gezilebilir hale getirilmiştir. Bu çalışmalar sayesinde gün ışığına çıkarılan iki Hellenistik mozaik buluntusu ile güncelliğini devamlı korumuştur.
Seleukeia, Toroslar`ın eteğinde güneyde eğimli bir dağ yerleşimi olarak kurulmuş ve sadece güneydoğu yönünden sur duvarlarıyla çevrilmiş olup günümüz kalıntılarının birçoğu Helenistik ve Roma dönemlerine aittir.
Seleukeia Antik Kenti buluntuları arasında en önemlisi hiç şüphesiz "Yedi Bilgeler Mozaiği" olarak adlandırılan ve yine Antalya Müzesi`nde sergilenen mozaiktir. Gerek işçilik ve renkliliği, gerekse Anaksagoras, Pythagoras, Demosthenes, Lykurgüs, Thukydides ve Salon gibi yedi ünlü düşünürün portlerini içermesiyle çok ayrıcalıklı bir öneme sahiptir. Agoranın güney ucundaki yarı daire planlı yapının meclis binası (bouleuterion) veya konser salonu (odeion), kuzeyindeki iyi korunmuş küçük yapınınsa tapınak kalıntısı olduğu anlaşılmaktadır.
İkindi vakti Manavgat’ dan çıkıp Serik’ e giderken yol üzerindeki Aspendos Antik kenti ve Aspendos Tiyatrosu’ nu mutlaka görün, gezin, inceleyin. Akşamüzeri oradan ayrılın ve Antalya’ ya doğru yola çıkın.
Aspendos Antik Kenti ve Aspendos Tiyatrosu

Aspendos, Serik ilçesinin 8 kilometre doğusunda, Köprüçayı`nın dağlık bölgesinden düzlüğe ulaştığı yerde M.Ö. 10. yüzyılda Akalar tarafından kurulmuş ve antik devrin mamur zengin kentlerinden biridir. Buradaki Tiyatro M.S. 2. yüzyılda Romalı`lar tarafından inşaa edilmiştir. Kent biri büyük, biri küçük iki tepe üzerine kurulmuştur.
Coğrafyacı Strabon ve Pamponrus Mela, Kentin Agruslularca kurulduğunu yazarlar. Bölgeye M.Ö. 1200`den sonra Yunan göçleri olmuştur oysa Aspendos adının kaynağı Gremlerden önceki yerli Anadolu dilidir. Önemli bir ticaret yolu üzerinde olduğu ve Köprüçay Irmağı ile limana bağlandığı için Aspendos, her çağda ele geçirilmek istenen kentler arasında yer almıştır.
Aspendos`un en önemli yapısı tiyatrosudur. Antik tiyatrolar arasında en iyi şekilde korunanarak gelmiş bir açık hava tiyatrosudur. Bu tiyatro Anadolu`daki Roma Tiyatrolarının günümüze sahnesi ile ulaşabilen en eski ve sağlam bir örneğidir. Mimarı Aspendos`lu Theodorus`un oğlu Zenon`dur. Antonius Piu zamanında (138-164) yapılmıştır. Tiyatro, kentin yerli tanrıları ile imparator ailesine sunulmuştur.
Aspendos her yıl binlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilmektedir ve birkaç sene öncesine kadar konserler ve aktiviteler için kullanılmaktaydı.
Bir de Aspendos Antik Tiyatrosunun küçük bir hikayesi var. Aspendos kraşının o zamanlar çok güzel bir kızı vardır ve herkes onla evlenmek ister.Fakat kral kimde karar kılacağını bilemediği için halka şöyle duyurur:kim halkımız,şehrimiz adına en yararlı ve güzel şeyi yaparsa kızımı ona vereceğimBu durum üzerine de iki büyük eser çıkar bu iki eseri de iki ikiz kardeş ortaya koyar . Bu eserlerin birisi şehre kilometrelerce uzaktan ,müthiş bir geometrik hesaplamanın sonucu olarak ortaya çıkarılıp inşa edilmiş kasabaya su getiren su kemerleri; diğeri ise orkestrasında yere metal para atıldığında en üst tarafından dahi o sesin duyulduğu dünyanın o zamanki ve günümüzün akustik olarak en iyi olan tiyatrosudur.mimarı da Zenon`dur. kral su kemerlerini gördükten sonra kızını su kemerlerini yapan mımara vermek ister fakat daha sonra da tiyatroya girdiğinde tiyatronun yukarı tarafında gezerken bir ses duyar.ses kıralın kızını ben almalıyım onu bana vermeli der.bu akustiğe hayran kalan kral kızını mimar Zenon a vermekte karar kılar .

Antalya Kaleiçi
yat limanımızda konaklamıştır.
• 24 saat vardiya sistemi ile yatlara giriş ve çıkışlarında palamar, elektrik ve su, wc, duş üniteleri ile hizmet verilmesi
• Deniz hava tahmin raporlarının günlük olarak ilan tahtasına konularak yatçılara bilgi sağlanması, fırtına ihbarlarının yazılı ve sözlü olarak iletilmesi,
• Hava muhalefetlerine göre gerekli durumlarda, denizde can ve mal emniyetini sağlamak üzere limanda gerekli önlemlerin alınması,
• Çevre temizliği, yatlara evsel atık, sintine ve katı atık toplama hizmetleri verilmesi,
• Park ve bahçelerin bakım ve onarımlarının yapılması.
Karaoğlan ( Karaalioğlu ) Parkı
Hıdırlık Kulesi
Surların güneydoğu köşesinde,Karâalioğlu Parkı`nın kuzeyinde deniz kenarında yer alan iki katlı bir kuledir. Yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, Hellenistik dönemde kare planlı olarak yapıldığı, daha sonra yuvarlak hale dönüştürüldüğü sanılmaktadır. Kulenin üst kısmında Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait onarım izleri görülmektedir.
Kulenin yapısı son derece sağlamdır.Bir mezar anıtı olduğu, iç yapısının özelliği nedeni ile savunma amacıyla kullanılan ya da işaret ateşi yakılan bir yer olduğu sanılmaktadır. Ancak bir ara deniz feneri olarak kullanıldığı bilinmektedir. Yüksekliği yaklaşık 13.5 m`dir.
Geceyi Kaleiçi’ nde geçirdikten sonra sabahleyin Kemer’e geçin. Kemer Yat Turu‘ na katılıp tam gün adaları, koyları,Phaselis'i ,Olympos ’u görün. Akşamüzeri Kemer’ e dönün ve aracınıza binip Olympos’ a doğru 40-50 km’ lik bir yola çıkın. Akşamleyin Olympos’ a ulaşın ve geceyi Olympos'daki dünyaca ünlü ağaç evlerde geçirin.
Antalya Kemer Yat Turu
Phaselis Antik Kenti
Efsanelere göre, kent M.Ö. II.bin’in sonunda Mopsos ve Lakious tarafından kurulmuştur. Tarihçi Athenaios’un anlattığı efsaneye göre Lakious kendine bağlı bazı kabilelerle buraya gelmiş araziyi beğenmiş ve şehrin burada kurmaya karar vermiş. Fakat o sırada burada Kylabras isimli bir çoban yaşıyor ve sürülerini de burada otlatıyormuş. Lakious , o sıralarda para mefhumu olmadığı için çobandan araziye karşılık hububat veya balık teklif etmiş. Çoban kurutulmuş balığı tercih etmiş ve topraklardan sürüsünü alarak çekip gitmiş. Bu yüzden kuru balığı burada adak olarak kullanmak bir gelenek olmuş. Sonraki yüzyıllarda bu o kadar benimsenmiş ki ucuz bir adak için “Phaselis adağı” bir deyim olarak kalmış.
Strabon, Phaselis’in üç limanı olduğunu, en büyüğünün ise yarımadanın güneyindeki olduğunu yazmaktadır. Kentin kuruluşu kesinlik kazanamamakla beraber tarihte ismi en erken Fenike ile Yunanistan arasında ticaret gemilerinin uğrak yeri olarak geçmektedir. Kent M.Ö.690 ‘da zengin ormanlık bölgeye yakın oluşundan ötürü Rodosluların bir kolonisi olarak kurulmuştur. M.Ö.VII - VI.yy.larda geçimini denizden sağlamış ve ticaretle gelişmiştir. Batı Anadolu’ya Persler egemen olduğunda Phselis de bundan nasibini almıştır. Kent ilk sikkelerini M.Ö. V nci yy.da Pers standartlarına göre basmıştır.M.Ö. V.yy.a ait, bilinen en eski gümüş sikkelerinin üzerinde bir tarafında gemi diğer tarafında da bir yıldız bulunur.M.S. 3.yy. a kadar da sikke basımı devam eder. Büyük İskender’in Anadolu’ya gelişinde kent kapılarını ona açmıştır. İskender’in bu kentten nasıl faydalandığını Strabon şöyle anlatır:
“... bundan sonra, önemli üç limanlı bir kent olan Phaselis’e ve bir göle gelinir. Bunun yukarısında, bir dağ olan Solyma ve dağlar arasındaki uzun geçitlerin yanında kurulmuş Termessos uzanır. Bu uzun geçidin içinden Milyas’a dağı aşan bir boğaz vardır. Aleksandros (İskender) geçidi açmak istediği için Milyas’ı yakıp yıktı. Phaselis yakınında deniz kenarında dağlar boyunca Aleksandros’un ordusunu geçirdiği uzun geçitler bulunur...”
İskender Phaselis’lilere son derece iyi muamele etmiş,hatta Pamphlia kentlerinin elçilerini bile burada kabul etmiştir. İstender’in ölümünden sonra, diğer Lykia kentleri gibi M.Ö.309-197 arasında Ptoleimaios’luların yönetimine girmiştir. Apameia barışından sonra kentin idaresi Rhodos’lulara verilmiştir. M.Ö. 160’da kent özgürlüğüne kavuşur ve Lykia Birliğine katılır Bu arada kent bir müddet Olympos ile birlikte korsanlara yataklık etmiştir. Roma’nın bölgeye hakim olmasıyla, M.Ö. 42’de Brutus kente gelmiş, bölgeyi korsanlardan temizlemiş ve böylece Roma hakimiyeti başlamıştır. Bundan sonra kentte büyük bir gelişim olmuştur. İmparator Hadrianus M.S.129’da Phaselis’e gelmiş,kentliler de kendi olanaklarıyla yaptıkları imparatorun heykelleriyle her tarafı donatmışlardır. Ayrıca İmparatorun gemisinin yanaşacağı limanın yoluna da anıtsal bir kapı inşa etmişlerdir.
Bizans döneminde kent önemli bir piskoposluk merkezi olmuşsa da M.S. III.yy.da elverişli limanlarından ötürü korsan baskınları yeniden başlamıştır. Bunun yanı sıra Arap akınlarında da zarar gören kent M.S.IX.yy.da terkedilmiştir. Bu Lykia kentinde ticaret her şeye egemendir. Antik dünyada burada yetişen yaban gülleri ve ondan yapılan parfüm çok beğenilirdi. Tüccar olan halkı sırf işleri bozulmasın diye Pers istilasında bile onlara yataklık etmişlerdir. Zaten sikkelerindeki gemi ticareti,balık ise kuruluş efsanesini simgeler. Kent insanlarının devrinde pek makbul sayılmadığını Athenaus anlatmaktadır. Hatta devrin tanınmış müzisyenlerinden Statonikos bir içki meclisinde, kendisine yöneltilen dünyadaki aşağılık insanların kimler olduğu sorusunu şöyle yanıtlamış:
“Pamphylialılar’ın en aşağılık insanları Phaselisliler, tüm dünyanın en aşağılık insanları ise Side’lilerdir.”
Phaselis’in Kalıntıları
Phaselis’in kazı çalışmaları Kültür Bakanlığı ile İl Özel İdare Müdürlüğü arasında yapılan protokolle Antalya Müzesince yürütülmektedir.
Burası limanları ile ünlü bir kent olup, bunların en büyüğü yarımadanın güney-batısındakidir ve bu limanın girişinde 200 m. uzunluğunda bir de mendirek vardır. Bugün bu mendireğin büyük bir bölümü sular altında kalmıştır. İkinci limanı tiyatronun kuzey-doğusundadır, bunun da bir mendireği vardır ve günümüze çok iyi bir durumda gelmiştir. Üçüncü liman kuzeydeki geniş kumsaldadır. Limanın güneyindeki rıhtımın kalıntıları göze çarparsa da buraya mendirek yapılmamıştır.
Phaselis’i kuşatan surların kalıntıları yarımadanın güney-batısında görülmektedir. Bizans devrinde de onarılan surlar eski özelliklerini hemen hemen bütünüyle yitirmiştir.
Phaselis’in devlet yönetim ve diğer önemli yapıları kuzey ve güneydeki limanları birbirine bağlayan ana caddenin her iki yanına sıralanmışlardır. Uzunluğu 125 m.,genişliği de 20-25 m. olan caddenin iki yanına üçer basamakla çıkılmaktadır. Ortasında bir de meydan oluşturan cadde düzgün taşlarla döşenmiş,altına da mükemmel bir kanalizasyon sistemi yapılmıştır. İmparator Hadrianus’un kapısının kalıntıları da caddenin batısında,cadde boyunca sıralanmış dükkânlar, onların arkasındaki karmaşık plânlı yapı ile hamam ve Gymnasium oldukça iyi durumdadır. Gymnasium’un arkasındaki spor eğitimi için yapılan odalar geç devirlerde yapılan eklerden ötürü özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Bununla beraber mozaik döşeli tabanı, iki kapı ile güneydeki soyunma ve soğukluk, ılıklık kısımlarına girilen bölümleri yine de iyi durumdadır. M.S. III.yy.da yapılmış Hamam’ın sonraki dönemlerde de kullanıldığı açıktır.
Agora Hamam’ın güneyinde olup meydana büyük bir kapı ile açılır. İmparator Hadrianus döneminde (M.S.117-138) yapıldığından ötürü de Agora’ya İmparatorun ismi verilmiş olup caddeye bakan duvarlarına heykeller yerleştirilmiştir. Bunların arasında Lykia kentlerine yardım eden ve özellikle en büyük desteğini buraya veren Rhodiapolisli Opramoas ile Saxa Amyntianus’un heykellerinin farklı bir konumu olmuştur M.S.V-VI. yy.larda Hadrianus Agorası’nın kuzey-batısına, bugün yalnızca apsis’i görülen, dikdörtgen plânlı bir bazilika eklenmiştir.
Phaselis ana caddesinin meydanla birleştiği yerin güneyine ikinci bir Agora daha eklenmiştir. Domitianus Agorası diye adlandırılan bu Agora da İmparator Domitianus’un (M.S.81-96) kente yaptığı yardımların bir nişanesidir. Geç dönem mimarisini yansıtan bu Agora caddeye iki kapı ile açılır. Kapılardan birisinin üzerinde,İmparator Domitianus’un yazıtı vardır. Avlulu büyük yapı kompleksi şeklindeki agoranın portiklerle çevrili bir iç avlusu vardır. Bunların arkasındaki dükkanlar günümüze oldukça iyi bir durumda gelebilmiştir.
Tiyatro yarımadanın üzerindeki tepeciğin en üst noktasında olup batıya doğrudur. M.S. II.yy. tarihlenen tiyatronun, Hellenistik bir yapı üzerine kurulup kurulmadığını anlamak için elimizde yeterli bilgi ve belge yoktur. Yaklaşık 1500-2000 kişilik bir kapasiteye sahiptir. Hem kente hem de denize hakim olan tiyatroya ana caddeden taş merdivenlerle çıkılmaktadır. Giriş ve çıkışlar yan tarafta olup Cavea yarım daire şeklindedir ve dörder merdivenle beş bölüme ayrılmış 20 oturma sırası vardır. Scene’ye beş ayrı kapıdan girildiği kalıntılardan anlaşılmaktadır. İki kattan oluşan tiyatronun üst kısmı günümüze ulaşamamıştır. Phaselis Tiyatrosu’nun üzerindeki Akropol’de Athena Mabedi bulunuyordu. Ayrıca Herakles, Hestia ve Hermes’e adanmış tapınakların olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir.
Kentin birkaç yerinde Nekropol varsa da bunlar büyük ölçüde defineciler tarafından tahrip edilmiştir. En iyi durumda olanı ise deniz kenarında, kuzey limanı tarafındakidir.
Olympos
Zenginliğinden ötürü Olympos`un federasyonda üç temsilcisi bulunmaktaydı (bu kadar zengin olmayan kimi üyelerin sadece bir temsilcisi bulunmaktaydı). Kent bu dönemde korsanların baskınına maruz kalıyordu. Daha sonraları, kent Romalı komutan Isauricus tarafından kurtarıldı. Kentin zenginliği ticaretteki stratejik konumundan ötürüydü – kentin doğal limanını kullanan Cenevizli ve Venedikli tüccarlar kent refahına katkı sağlıyorlardı.
On yedinci yüzyıldan sonra Olympos güzel bir ortamda huzur arayanların hedefi olmuştur. Tarihle bu kadar iç içe olmasına rağmen insanları Olympos`a çeken şeyin sadece kentin geçmişi olmadığı da bilinmelidir. Akdeniz`in berrak sularının çağrısına hayır demek çok zordur. Olympos`a gelirken yanınızda mutlaka mayo olmalıdır. Tekneden denize atladığınızda çakıl taşlarına sanki elinize uzattığınızda dokunacakmışsınız gibi görünür – ancak gerçekte sizden muhtemelen yedi sekiz metre uzaktadırlar! Deniz kıyısından bakıldığında kentin antik akropolisi dağın kenarından kolayca görülebilir. Denize girdikten sonra üzerindeki tuzları atmak isteyenler vadiden akan ve denize ulaşmadan önce Lykia harabelerinin içinden geçen dereye girebilirler. Serin sularda kulaç atarken şehrin kalıntılarından bir lahit gözünüze çarpabilir. Bu lahit Kaptan Eudomos`undur – lahit üzerinde kaptanın anısına bir gemi kabartması ve bir yazı bulunmaktadır. Çam ormanının içinden geçen patika Roma tapınağına ulaşır.