27 Şubat 2009 Cuma

Ne Demişler....

 
Bu dünya bir ağaca benzebiz de bu ağaçta yarı ham,yarı olmuş meyveler gibiyiz.
                                    MEVLANA
                                                    

25 Şubat 2009 Çarşamba

Vurmak vurmaktır

Eskiden dayakla çocuğu disiplin etmek çocuk yetiştirmenin doğal bir parçasıydı. Gerek evlerde anne babalar tarafından uygulansın, gerekse okullarda öğretmenler tarafından uygulansın çocuğa atılan dayak “cennetten çıkma” kabul edilirdi. Günümüzde çocuk dövmenin, biz bunu “fiziksel istismar” olarak tanımlıyoruz ki, çocuklar (veya uygulanan herhangi bir kişi) üzerindeki negatif psikolojik etkileri artık bilinmekte. Bugün bu yazıda dikkat çekmek istediğim konu, bazı anne babalar tarafından “hafifçe vurma” olarak nitelendirilen disiplin uygulamaları.


Gerçekten oldukça şaşırtıcı; isteyerek ve planlayarak çocuk sahibi olmuş, sosyo-ekonomik seviyesi yüksek, kendileri eğitimli olan ve çocuk eğitiminden de anlayan (veya anlıyor görünen), aklı selim insanlardan duyuyoruz bazen: “vallahi beni öyle çok kızdırdı ki poposuna şöyle bir tane indiriverdim”... veya bazen oldukça kendinden emin: “efendim bir yaramazlık yaptığı zaman, özellikle kendisine zarar verecek bir davranışta bulunduğu zaman bunun zararlı olduğunu anlatmak için şöyle eline bir iki kez vuruyorum ama acıtmadan” Belki de fiziksel olarak zarar vermediği için, psikolojik olarak ta negatif bir etkisi olmayacağı sanılan bu disiplin uygulamaları gerçekte ciddi anlamda hatalı anne baba tutumlarıdır.

Çocuklarımıza bu hayatta öğretmek istediğimiz şeylerden biri öfke dürtülerimizi nasıl kontrol etmemiz gerektiği olmalıdır. Vurma eylemini bizzat gerçekleştirerek bunu elbetteki öğretemeyiz. Çocuklarımıza bu davranışla öğrettiğimiz tek şey vurmanın kabul edilebilir bir davranış olduğudur. Onların algıladığı “büyükler çocuklara veya güçlüler zayıflara vurabilirler” mesajlarıdır. Çocuklar için büyükleri özellikle de doğruluk timsali olarak gördükleri anne babaları ne yaparsa doğrudur ve onlar anne babalarını taklit ederek büyür ve gelişirler. Bir kız çocuğu annesinin topuklu ayakkabılarını giymeye meraklıdır; bir erkek çocuğu babasını traş olurken görür ve kendisi de traş olma oyununu oynamaya başlar. Aynen bu örneklerde olduğu gibi çocuklar elbetteki vurma davranışlarını da taklit etmeye başlarlar. Bunu oyunlarında kullanır, sonra da gerçek hayata geçirerek arkadaşları veya kardeşleri, yani özellikle kendinden küçük veya zayıf olanlar üzerinde uygulamaya başlarlar, yani aynen anne babasının yaptığı gibi... Böylece davranış problemleri baş gösterebilir. “Bu çocuk kardeşiyle hiç geçinemiyor”lar başlar, yuvaya veya okula gidiyorsa “geçimsiz çocuk, uyumsuz çocuk” gibi etiketler edinmeye başlayabilir. Hayata yuva döneminden bu şekilde başlamış bir çocuk için sosyal güçlükler birbirini kovalayabilir. Bu senaryo elbetteki bütün “hafif derecede dayak yemiş” çocuklar için geçerlidir demek yanlış olur fakat bu tip bir risk her zaman hem de yüksek bir olasılıkla vardır.

Ayrıca çocukların edindiği bir başka mesaj da problemlerin kaba kuvvetle çözülmesinin uygun olduğudur. Ortada bir sorun varsa bunu çözmenin yollarından biri de vurmak olabilir, neden olmasın, zaten anne babası da bu yolu kullanmaktadır. Yapılan araştırmalara göre dayakla büyümüş çocuklar yetişkin olduklarında çocuklarını büyütürken bu yöntemi kullanırlar. Böylece bu döngü nesillerce devam edip durur.

Bu eğitimli aileler çocuklarına sevgi göstermenin çocuğun özgüven gelişimi açısından ne kadar önemli olduğunu bilirler. Bu sevgiyi de gerçekten verebiliyor olabilirler. Fakat arada sırada belki bilinçli belki de kendilerine hakim olamayarak vurmalarına “ben çocuğumu seviyorum ve ona bu sevgimi gösteriyorum, arada sırada vurmalarım onu hiç etkilemez” derler. Biz buna psikolojide “rasyonalizasyon veya haklı çıkarma savunma mekanizması” diyoruz. Adı üstünde yaptıkları yanlışı rasyonalize ederler. Bu savunma bazı çocuklar için doğru olabilir. Fakat çocuklar kendilerini acıtan bir mesajı, bir de gerçekleşen vurma davranışı öfke doluysa sevgi mesajından daha fazla alırlar ve akıllarında daha fazla kalır. Hayatta en sevdiklerinden gelen böyle bir mesaj çocukların kafasını karıştırır, anne babaya karşı duydukları güveni sarsar. Dolayısıyla hayata ve insanlara karşı duydukları güven de sarsılır, artık dimdik durdukları zemin kayganlaşır, otorite karşısında korku duyan aciz çocuklar haline gelirler. Ne de olsa en sevdikleri böyle şeyler yapabiliyorsa herkes yapabilir... Öte yandan özgüvenleri ve kendilerine olan saygıları da sarsılır. Çünkü bu tür bir davranış elbetteki gülümseyerek yapılmaz. Vurma davranışıyla birlikte çok muhtemel yapılan diğer yanlışlardan biri de kullanılan sözlerdir. Örneğin “seni yaramaz, başbelası çocuk” gibi yaftalar, “bak hemen doğru dürüst davranmaya başlamazsan seni bırakıp giderim”; “bak bir daha seni hiç sevmem, annen olmam” gibi sözler de vurmalara eklenince çocuk için çok daha fazla yıkıcı olur elbetteki. Çocuk anne babası başta olmak üzere etrafındaki kişiler onu nasıl algılıyorsa o da kendisini öyle algılar. Ayrıca çocuk yetiştirmedeki en büyük hatadır belki de “sadece iyi çocuk olduğu zaman sevilebileceği yoksa sevilmeye layık olmadığı” mesajı... Çocuk anne babası tarafından her zaman ve her koşulda sevileceğini fakat bazı davranışlarının uygun olmayabileceği ve bu davranışlarının kabul görmeyeceği ama sevilmeye devam edileceği gerçeğini içine sindirerek büyümelidir.

Psikolojik anlamda düşünüldüğünde dayağın hafifi ağırı olmaz. Fiziksel olarak ta olmaz aslında. “Hafif dayak” yöntemi kullanılmaya devam edilip te, artık çocuk sözel olarak kontrol edilemedikçe gittikçe ağırlaşmaya başlayabilir. Hangi noktada artık elin ayarının kaçtığını anne baba kendisi bile farkedemeyebilir.

Ayrıca işin bir de etik yönü var. İster yetişkin olsun, isterse de çocuk olsun bir insanın vücudu kendisine aittir. Anne baba olmak çocuğun vücudunun da sahibi olmak ve bu vücuda istediğini yapma hakkına sahip olmak anlamına gelmez. Çocuğun vücudu kendisine aittir. Onu en güzel şekilde kullanmak onun en doğal hakkıdır. Ufacık elleri, ayakları, ufacık vücutları vurulmak için değil “keşfetmek” için vardır.

Hiçbir çocuk, hiçbir davranış vurulmayı haketmez. Mutlaka ve mutlaka doğruları öğretmek için vurmaktan başka bir yöntem her zaman vardır. Bir doğru asla bir yanlışla öğretilemez. Eğer siz de vuran anne babalardan biri iseniz annelik babalık yöntemlerinizi gözden geçirmelisiniz. Öncelikle kişilik yapınızı, altta yatan nedenleri düşünebilirseniz: Dürtüsel yani dürtülerine hakim olamayarak bu davranışları sergileyen birer anne baba olabilirsiniz; çocuğun dönemsel gelişimlerini veya kapasitesini bilmiyor olabilirsiniz; eğer dayak hafifse zarar vermez diye düşünüyor olabilirsiniz kendinizi çok çabuk kaybediyor olabilirsiniz, vb. O zaman yapacağınız şey basit: hemen dayakla çocuk yetiştirmeye bir son verip profesyonel yardım alarak annelik babalık becerilerinizi geliştirebilirsiniz. Siz de çocuklarınızla sorunları karşılıklı saygı ve sevgi çerçevesinde çözebilirsiniz.

Bihter Mutlu Gencer
Psikolog ve Özel Eğitim Uzmanı

16 Şubat 2009 Pazartesi

Çocuğum yemek seçiyor diyorsanız...

Anne ve babaların sıklıkla yaşadığı sorunlardan biri de, yemek seçen çocuklarla ilgili. diyet

isyen Aysen Arıcan, zararın neresinden dönülse kârdır düşüncesiyle anne babalar için bazı çözüm önerileri geliştirerek çocukların beslenmesine olumlu katkılarda bulunmaya çalışıyor.
Çocuklar yaklaşık olarak iki yaşından başlayarak kendi öz bakım becerilerini karşılayabilecek kas gelişimini kazanırlar. Bu kazanımlar onlara yavaş yavaş giyinip soyunabilme, daha hızlı hareket edebilme ve kendi başına çatal kaşık kullanabilme becerisini verir. Ancak genellikle bu yaş çocukları hâlâ ebeveynleri ya da bakıcıları tarafından beslenir. Çoğu anne baba çocuklarının çok yemek seçtiğinden ya da evde hiçbir şey yemediklerinden bahseder, yuvada veya dışarıda yemek yeme sorunlarınınsa pek fazla olmadığını satır aralarında dile getirir.

2-5 yaş arası çocukluk döneminde oyun çağı olarak değerlendirilir. Bu çağın en önemli özelliği kendi iç dünyalarından sıyrılıp çevreyle etkileşen ve davranış edindikleri bir dönemdir, beslenme alışkanlıkları da bu dönemde değişiklik gösterir ve taklit etme davranışlarının en baskın olduğu dönemdir. Çocuklar anne, baba ve evde yaşayan diğer bireylerin olumlu ve olumsuz tüm davranışlarını taklit ederler, oyun çağı çocuğuna iyi örnek olmak ve olumlu davranış sergilemek beslenme açısından büyük önem taşır.

Yemek seçme nedenlerini saptayın

Anne sütünden ek besinlere geçildiği dönemde besinler tek tek bebeğe tattırılmadıysa ve genelde bulamaç bir beslenme tarzı benimsendiyse çocuk tadını bilmediği besinleri reddeder.

Evde bakıcı, anneanne ya da babaannenin büyüttüğü çocuklarda bu sorun daha çok yaşanır. Çocukların kendi kendine yemek yemelerine fırsat vermezler çünkü bu şekilde hem ortalık hem de çocuğun üstü temiz kalır. Ayrıca peşinde dolaşıp bin dereden su getirerek çocukların çok daha kolay yediklerini düşünürler. Ayrıca vicdanen daha rahat ederler.

Taklit ettiği ebeveyninin olumsuz davranışları, örneğin sebze yemeyen bir annenin çocuğunda da sebze sevmediği sıkça karşılaşılan bir dönemdir.

Bu dönemde çocuklar kendini ispatlamaya çalışır ve tercihlerini ön plana almak ister. Zorlama ve ısrardan hoşlanmaz ve bu zorlamalara zıt davranış geliştirerek yemek yemeyi reddedebilirler.

Çocuğun çevreye olan ilgisi yemek yemeyi ikinci plana atmasına neden olabilir, daha çok psikolojik nedenlerle çocuklar yemek seçer. Seçtiği besinle ilgili geçmişte yaşadığı olumsuz bir duygusu o besini daha sonraları reddetme nedeni olabilir. Örneğin A yemeği çocuğa bir kez zorla yedirilmişse, çocuk o besine karşı tepki oluşturabilir.

Yemeklerin hazırlama ve sunuş biçimi de yine yemek seçme nedenleri arasındadır.

Televizyon karşısında veya ayaküstü yemek yemeleri dikkatlerini yemeye vermelerini engeller ve bir sonraki öğünde de yemeği reddetme davranışı gösterebilirler.

Tutarlı davranın

Çoğunu çevresindeki herkes aynı tutumla ona cevap vermeli. Örneğin ıspanak yemediğinde baba kızar, abla “yemesen de olur” der, anne dayanamaz sevdiği bir besini yaparsa çocuk en kolay olanı ve işine geleni yapacaktır yani ıspanağı yemeyecek ve annesine sevdiği yemeği yaptıracaktır.

Onun tercihlerini göz önünde bulundurun

Alışverişe gittiğinizde sepete istediği bir iki besini koymasına izin verin, sebze alırken hoşuna gideni sepete koymasını ondan isteyebilirsiniz.

Çeşit yaratın

Özellikle sebzeleri değişik formlarda hazırlayın, bir sefer sulu yemek içinde sunduysanız, sonrasında böreğin içinde, sonrasında etin yanına garnitür olarak verebilirsiniz. Renklerine göre besinleri çizgi film kahramanlarına benzetebilirsiniz. Salatasının veya makarnasının üzerine besinlerle kaş, göz çizebilirsiniz. Fırında yumurtalı ekmek, peynirli sebzeli börekler yapabilirsiniz. Süt tüketmiyorsa sütlü tatlılar yapabilirsiniz. Meyveleri meyve salatası yaparak servis edebilirsiniz.

Yemeklerinizi bir seferlik pişirmeye gayret edin, ailece bir öğünde tüketip ertesi güne yemek artırmamaya çalışın. Veya elde artan yemeği başka şekillerde değerlendirin, mesela artan pirinç pilavını çorba yapabilirsiniz.

Çocuğunuza örnek olun

Yemeklerinizi mutlaka aynı masada ailece yiyin. Aynı yemekten onun tabağına yiyebileceği miktarda koyun, sizin yediğinizi gördükçe o da taklit edecek ve yemeye başlayacaktır. İlk seferde sadece tadına bakmaya karar verebilir, asla ısrar etmeyin tadına bakması bile büyük gelişmedir. Yeme davranışlarını kötüleyici sözler söylemekten kaçının aksine olumlu davranışlarıyla övündüğünüzü belirten sözler söyleyin.

Çocuğunuza yemek yedirmek uğruna saatlerce sofrada kalmayın, yemek yemiyorsa 20 dakika bekleyin, sofrayı kaldırın. Karnı acıktığında abur cuburdan uzak tutun. Bu yöntem birçok inatçı çocuğun pes etmesine ve sonunda yemek seçmemesini sağlamıştır.

İştahını kapatacak abur-cuburları karnı açken vermeyin

Yemekten önce meyve suyu, su, cips, çikolata gibi iştahını kapatacak besinleri ortadan kaldırın ve yemesine izin vermeyin. Karnı acıkan bir çocuk yemek yerine aperitif gıdaları tercih eder. Çocukların ellerine bebe bisküvisi verilip iştahları kesmekten başka bir şeye yaramaz. Çünkü bebe bisküvisiyle sadece karbonhidrat almış olurlar ki; bu sefer de ihtiyaçları olan diğer besin öğelerini karşılamazlar.

15 Şubat 2009 Pazar

Bebeklerde tuz tüketimi


Bebekler, hepimiz gibi bir miktar tuza ihtiyaç duyarlar. Fakat yine hepimiz gibi çok fazla tuza da gereksinim duymazlar. Gerçekte, böbrekler yüksek miktarlarda sodyumla başa çıkamaz ki doğa da kesinlikle bu sebepten dolayı anne sütünü çok düşük bir sodyum oranıyla yaratmıştır. (İnek sütündeki bardak başına 120 miligrama kıyasla bardak başına sadece 5 miligram sodyum). Çok fazla tuzun özellikle hipertansiyon öyküsü olan ailelerde, ergenlikte yüksek kan basıncı seviyesine yol açması bilinen bir gerçektir. Çalışmalar, bebeklerin tuzlu şeyleri kendiliğinden seçmediklerini fakat olağan bir tercihin yüksek sodyumlu bir diyet
le beslendiklerinde gelişebileceğini ki bu tercihin de ilerideki hayatları için ölümcül olabileceğini göstermiştir. Artan kanıtlara yanıt olarak, sodyum fazlalığı bebekler için iyi değildir ve bebek besini üreticilerinin bir kısmı tariflerindeki tuzu azaltmışlardır. Bebeklerinin besinlerini kendileri hazırlayan anneler de aynısını yapmalıdır. Bezelyelerin ya da pürelerin yalnız siz böyle sevmediğiniz için üzerlerine tuz serpilmeksizin çocuğunuzun da hoşuna gitmeyeceğini sanmayın. Ona yiyecekleri tuzla karıştırmadan tatması için bir şans verin. Böylece bütün hayatı boyunca sahip olacağı doğal bir yiyecek lezzeti geliştirmiş olur.

Opr. Dr. Mustafa N.ALİHANOĞLU

14 Şubat 2009 Cumartesi

ÖDÜLÜM:):)

Sevgili blog arkadaşım Aslının Günlüğü tarafından bu güzel ödüle layık görülmüşüm:)Aslıcam teşekkür ederim canım.

Bende burdan 7 blog arkadaşımı ödüllendiricem.

Bu arada ödülün gönderilmesiyle ilgili bazı kurallar varmış:

1-Seni ödüllendiren blog yazarının linkini vermek

2-Bu ödülü başka 7 blog sahibine linklerini vererek gönderme

3-Seçilen blog yazarlarını durumdan haberdar etmek

Kuzularım ve Ben

9 Şubat 2009 Pazartesi

0–2 yaş dönemi bebeklerin gelişimi

Biz insanlar, doğumdan ölümümüze kadar belli dönemlerde farklı yaş evreleri yaşarız. İstesek de istemesek de, bu dönemlerde olağan dışı davranış sergilememiz ya da farklı ruh halinde olmamız neredeyse imkansızdır. Sosyalleşmeye çalışan, zamanla gelişen çocuğunuzun da doğduğu andan itibaren farklı dönemleri olduğunu unutmayın. Uzmanlarımıza minik yavrularınızın bu dönemlere özel zihinsel ve sosyal gelişim özelliklerini sorduk...

Psikolojik Danışman N. Gülçin Balkı, 0–2 yaş dönemi bebeklerin genel özelliklerini şöyle anlattı:

0–2 yaş dönemi bebeklerin zihinsel gelişimleri

Bebek ilk doğduğunda algısı çok zayıftır. Uzak-yakın, kısa-uzun, derin-sığ gibi algılar henüz gelişmemiştir. İlk 3 ayda bebekler şekilleri algılar ve emeklemeye başladıklarında derinlik algıları da gelişir. Birçok devinim hareketleri, sınama-yanılma hareketleri gözlenir. Ardından çevreyi tanıma ve çevreden gelen etkileri düşünme dönemi başlar. Çevredeki varlıklara ilgisi artmıştır. Yoklama, dokunma, tanıma ve anlama isteği çok yükselir. Bu yaşlarda kavram gelişimi hızlanır. Yavaş yavaş birçok şeyi anlamlandırarak düşünme sürecine girer. Benzetmeler, taklitler, doğru yanlış kavramlarını öğrenmesi hep bu süreçte gerçekleşir.

0–2 yaş dönemi bebeklerin sosyal gelişimleri

İlk sosyal davranış, bebeğin anneye bağlılığıdır. Yaşı biraz büyümeye başlayınca da anneden kopuş gerçekleşir. 2 yaşa doğru kendini anlamaya başlarken, çevresini de anlamaya başlar. Yaşıtlarıyla oynar. Bu sayede kendi zayıf ve güçlü yönlerini görmeye başlar. “Benlik” algısı gelişir. Başka çocuklarla oynaması, onlardan etkilenmesi, oyuncak paylaşmaya başlaması 7 aydan itibaren başlar. Oyun sırasındaki davranışları sosyal olarak ilk önemli davranışlarıdır.

2 yaş sendromu nedir?

Sonunda beklenen yaş dönümü geldi. Artık çocuğunuz 2 yaşında. Birçok kişiden duyduğunuz zorlu süreç sizin de kapınızı çaldı. Neredeyse ergenlik dönemi kadar önemli olan bu dönem aslında normal ve olması gereken bir gelişim dönemidir. 2 yaş sendromu olarak adlandırılan bu dönem, 18 ay civarında başlayarak 42. aya kadar devam edebilen, çocukların genellikle olumsuz tavırlar sergilediği, öfke nöbetleri geçirdiği, hiçbir şeyden memnun kalmadığı, kendine söylenilenleri yapmak istemediği, hep kendi isteklerini kabul ettirmek konusunda ısrar ettiği bir dönemdir.

18 aydan itibaren çocuklardaki büyüme ve gelişme onları bir şekilde bağımsızlaştırır. Bu dönemde yürür, tek tük kelimeler sarf etmeye başlar, beslenmesi sizden bağımsız olarak halledilir hale gelir. Bu tarz bağımsızlıklar onlar için çok önemlidir. Bunları sonuna kadar denemeye başlar. Kendi başlarına yürümek isterler, elinizi tutmaz, tam tersi iterler. Kendileri yemek yemek isterler. Karar verme yetkisini ebeveynden almaya çabalarlar. Birçok şeye kendileri karar vermek isterler. Kendi isteklerinin olmasında inatlaşırlar. Bu dönemi, "inat dönemi" olarak da niteleyebiliriz aslında. Çok inatçıdırlar. İstekleri olmadığında ağlama ve öfke krizleri baş gösterir.

Çocuğunuz bu dönemde meraklıdır. Çevre çok dikkatini çeker, bir şeyleri keşfetmeye çalışır. Bu dönemde yetersiz olan dil gelişimi de çocukların kendilerini ifade etmelerini zorlaştırır. Çocukların öfkelenmelerinde bunun etkili olduğu bir gerçektir. Çevreyi yeni yeni tanıyan bir çocuk derdini anlatamadığında ağlamakta ve saldırganlaşmaktadır. Engellenen ve bunun sebepleri anlatılmayan, konuşulmayan çocuklar da saldırganlaşıp, öfkelenebilmektedirler.
 
Bu dönemde;
 
• Anne yoksunluğu, terkedilme duyguları onu korkutur.



• Çevreden, insanlardan korkar, ürker, anneye sığınır.


• Kendini ifade edemediğinde saldırganlaşır, vurma hareketi çok gözlenir.


• Ebeveyni taklit gözlenir, olumsuz davranışları bu şekilde öğrenir.


• Bunun gibi durumlar aile tarafından yanlış yönlendirilirse çocukta psikolojik sorunlar gözlenmeye başlar. Bir profesyonelden destek alınması uygun olacaktır.

Anne-babaya öneriler


• 2 yaşında bir çocuk ebeveyninin mutlaka "sabırlı" olması gerekmektedir. Çocuğunuzu iyi tanıyın ve ihtiyaçlarını fark edin. Çocuğunuz aç ve uykusuzsa daha öfkeli olacaktır. Faaliyetleri ona göre düzenleyin.


• Sakin olun ve çabuk sinirlenmeyin. Unutmayın, kendini ve sizi deniyor. Tutarlı ve kararlı olun.


• Kuralları şimdiden koyun ve bunu ona anlatın. Sizi anlayacaktır.


• Eğer ondan ayrılacaksanız (hastalık, işe gitme gibi) ona sebebini anlatın. Geri döneceğinizi, onu çok sevdiğinizi özellikle belirtin.


• Siz işe giderken problem çıkarıyorsa kaçarak, saklanarak evden çıkmayın. O zaman sizin bir daha gelmeyeceğinizi düşünecektir.


• Bazı şeylerde tutturuyorsa, inatlaşıyorsa siz de onunla inatlaşmayın. O, 2 yaşında siz yetişkinsiniz.


• Problem çıktığında siz de sakinleşin, onun da sakinleşmesini bekleyin. Sakinleştikten sonra neden olmadığını, neden yapılmaması gerektiğini anlatın. "Hayır" demeyi öğrenin.


• Olumlu örnek olun, olumlu davranışlarını ödüllendirin.


• Kızların ağlama ve şımarıkça, erkek çocukların aşırı erkekçe hareketlerini ödüllendirmeyin. Ne kadar sevimli olsa da...


• Her istediğini, istediği zaman yapmayın. Siz ebeveyn olarak zamana ve duruma karar verme yetkisine sahipsiniz. O değil. Ama kimi zaman onların istediklerini yapmalarına sizin gözetiminiz altında izin verin. (Yemek yemek, giyinmeye çalışmak, kıyafet seçimi, oyuncak seçimi gibi.)


• Öfke nöbetlerinde, ağlama, inatlaşma durumlarında görmezden gelin. Sonradan yanlışlığını anlatın.

• Bazı şeylerin hemen değişeceğini ya da düzeleceğini beklemeyin. Biraz zaman alacaktır.

8 Şubat 2009 Pazar

Bebek ve Beş Duyusu

Bebeğin etrafı ile ilişki kurabilmesinde, bilgi ve deneyim kazanabilmesinde duyu organlarının payı büyüktür. Bu nedenle ilk aylarda henüz kendini, kendi dili ile ifade etmeye çalışan bebeği anlamak ve ona yardımcı önemlidir.

Görme



Yenidoğan döneminde bebek, görme alanı içinde; 45-90o’lik açıda, 15-25 cm uzaklıktaki parlak cisimleri fark eder. İki haftalıktan itibaren de kısa süreli takip etmeye başlar, ilk izlediği de anne yüzüdür. 2 aylıktan itibaren cisimleri 180 derece izleyebilir. 4 aylıktan sonra görme fonksiyonu gelişmiştir; eşyayı görür ve uzanıp almak ister. Görme fonksiyonu 5-6 yaşta tam olarak gelişir. İlk 2-3 ayda gözlerde geçici kaymalar görülebilir. Kayma devamlı ise ve 3. aydan sonra düzelmiyorsa şaşılık açısından mutlaka tıbbi olarak değerlendirmelidir.

Yenidoğan döneminde yüzünüzü görebilmesi için bebeği kendinize yakın tutun, ona parlak canlı renkte nesneler gösterin. 2. aydan itibaren parlak renkli, hareketli, sesli oyuncaklarla dikkatini çekmeye çalışın. Daha sonraki aylarda da yine ayına uygun oyuncaklar tercih ederek, birlikte oyunlar oynayın.

İşitme



İşitme duyusu çocuğun yeni şeyler öğrenmesi ve konuşabilmesi için gereklidir. Antenatal (gebelik dönemi) dönemden itibaren bebeklerde işitme duyusu gelişmiştir. Yenidoğan döneminde ani ve kuvvetli seslere irkilme ile yanıt verirler. 2. ayda başını sese döndürebilir. 6 aylık bir bebek sesin geldiği kaynağa tamamen yönelebilir ve tanıdığı seslerle keyiflenir. Erken doğum, doğumda sorun yaşanması ve yoğun bakım takibi, ışık tedavisi gerektirecek sarılık sorunu yaşamış bebeklerde işitmenin özel olarak değerlendirilmesi şarttır.

Bebek doğduğundan itibaren hatta doğmadan önce ona mutlaka sevginizi ifade eden sözcükler söyleyerek, müzik dinleterek aylarına uygun sesli oyuncaklarla bu duyularının gelişmesine yardımcı olun. Bebeğinizin çıkardığı sesleri dikkatle dinleyin ve bunları taklit edin. Bebeğinizin sesini taklit ettiğinizde ona "seni duyuyorum" demiş ve böylece bebeğinize konuşmayı öğretmeye de başlamış olursunuz.

Dokunma



Bebeklerde dokunma duyusu ilk beş ayda dudaklar ve dil dışında tam gelişmiş değildir. Nazik, özenli dokunmalar bebekler için çok önemlidir. Bu, bebeklere sevildiklerini ve önemli olduklarını hissettirir. Bebekler doğdukları andan itibaren dokunmalara karşı hassastırlar; acı ve ağrı hissedebilirler. Dokunma duyusunu desteklemek amacıyla sert, yumuşak gibi farklı dokudaki oyuncak ve materyallerle bebeğin gelişimi desteklenmelidir.

Tat Alma Duyusu


Bebekler, tatlar arasındaki tatlı, tuzlu, acı veya ekşi gibi farkları anlarlar. 1-2 günlük bebekler bile değişik tatları ayırt edebilirler. Tatlı besinleri, acı ve ekşi besinlere göre daha çok tercih ederler. Bu nedenle değişik tatlarla karşılaştıklarında tepki gösterirler. Bu özellik ek gıdalara geçme sırasında dikkate alınmalı ve bu konuda doğru adımlar atılmalıdır.

Koku Alma


Doğduklarında bebeklerin koku alma duyuları da gelişmiştir. Hoşlandıkları kokulara gülümseyerek hoşlanmadıkları kokulara da yüzlerini çevirerek tepki verebilirler. Bebekler, annelerinin kokularını ve kendi annelerinin sütlerinin kokularını diğerlerinden ayırt edebilirler ve anne yanında huzur duyarlar.

Bu nedenle bebeğin her ihtiyacına, ağlamasına kucağınıza alarak karşılık verebilirsiniz.

Doğdukları, daha doğru bir ifadeyle anne karnında var oldukları andan itibaren bir birey olan bebeklerin bu özelliklerinin bilinmesi ve desteklenmesi mevcut potansiyellerini arttıracaktır. Bu yöndeki çabalarınız ve doğru davranışlarınız öz güvenli, sadece bedenen değil ruhen de sağlıklı bireyler olarak hayatlarına devam etmelerine olanak sağlayacaktır. Bu nedenle çocuklarımıza sık sık sevgimizi göstermeli, ihtiyaçlarına zamanında ve uygun bir dille cevap vermeli, en önemlisi onlara en başından beri saygı duymalıyız.

Uz. Dr. Özlem Okutan

6 Şubat 2009 Cuma

Bizim Kızlar

bizim kızlar
Tuğba ve Ben
Biz:)
Sevgi ve Ben
Cumhuriyet meydanında kızlarla
Yine ben:):)

3 Şubat 2009 Salı

Hamilelikte varisi önlemek için 13 öneri


Yapılan bilimsel çalışmalar doğrultusunda, varisin, genellikle hamile ya da doğum yapmış kadınlarda, hamile kalmayanlara oranla daha sık görüldüğü söyleniyor. İşte varis ile ilgili merak ettiğiniz soruların cevapları…
Hamilelik dönemi özel olduğu kadar zor bir zaman dilimidir. Çünkü bu dönemde anne adayları birtakım problemlerle karşılaşabilir. Bu problemlerden biri de varislerdir. Hamilelik öncesinde de kadınlarda görülebilen varis problemiyle birtakım önlemler alarak baş etmeniz mümkün. Hamilelikte oluşma olasılığı daha fazla olan varis problemi ve tedavisi hakkında merak ettiğiniz her şeyi Yeditepe Üniversitesi Hastanesi'nden Kalp ve Damar Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu'ndan sizler için öğrendik.

Kaynak:Bebeğim

9 ayınızı rahat geçirmeniz için...

Hamilelik döneminde karşılaşabileceğiniz durumları önceden bilmek, rahat bir hamilelik dönemi geçirmeniz açısından önemli. Bunun için, hamileliğe 3 aylık periyotlar halinde bir göz atmakta yarar var.
9 ay boyunca rahat bir hamilelik geçirmek her anne adayının hayalidir. Bu hayaller bazen beklenmedik sürprizlerle bozulabilir. Bunun için hamileliğin getirdiği değişimlere karşı kendinizi hazır hissetmeniz ve yaşayacaklarınız hakkında bilgi sahibi olmanız, rahat ve sorunsuz bir hamilelik geçirmenizde büyük bir rol oynuyor. Sizi heyecanlı bir maceranın içine sürükleyen hamileliği rahat bir şekilde geçirmek için, Amerikan Hastanesi'nden Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Kayhan Yakın'ın önerilerini mutlaka dikkate alın.